28 Aralık 2011 Çarşamba

hoşgeldin elif



biliyordum. anlaşamadığımız nadir noktalardan biri olan elif şafak beğenisine senin de katılacağını biliyordum. nasıl beğenmez ki bir insan bu kadar güzel cümleleri. kelimelerle oluşturulabilecek belki de en iyi dünyayı yaratıyor. hatırlarsan lisede ben elimde elif şafak kitaplarıyla dolaşırken sana da okuman gerektiğini söylerdim ve sen de "hmmm olabilir bir ara ama ben pek sevmiyorum" derdin. nedenini asla anlamazdım. çünkü birazdan yazacağım cümleler tanıdık değil mi?

" zira aşk iktidar sever.bu sebeptendir ki, bir başkasına sırılsıklam aşık olabiliriz, ama bize sırılsıklam aşık olan birini içten içe küçümser, öteleriz"

"narsist insanın aşkı da narsistçe olur. kadın ya da erkek pek farketmez, böyle biri aşık olmayagörsün,pahalı ve ışıltılı, ama aslında içten içe sevmediği bir oyuncak bulmuş hırçın ve hırslı bir çocuk kesilir. alır oyun nesnelerini eline, kurcalar ve bozar. narsist insanın aşkı muhakkak hırpalar."
m.z

Bi kızım olana kadar en iyisi benim


Aramda bişey geçmiş olup da bu yazıyı okudugunda canı sıkılmıycak "bi kişi" hariç kimseyi tanımıyorum. bana karşı hissi nolursa olsun. çünkü herkes içten içe sevildiğine inanmak ister. kendisine sadık kalındığına. birlikte olunduğu zaman ondan başka kişiye bakılmadığına. çünkü hepiniz narsist köpeklersiniz. ahahah. belki de ben de öyleyim. ama kendimden dolayı bu işlerin nası işlediğini biliyorum. kişi kendinden bilir derler ya o hesap. bu saçma yazıya niye başladım bilmiyorum, zaten bi açıklamada da bulunmayacağım. "bulunsam durumunuz bu şekilde olur." yazısıydı bu galiba. onu bi bilin yani. hakkettiniz.
g.a

Her insan bir ada, her sabah bir baslangictir

"Her insan bir adadir." sozuyle basliyodu, 'about a boy' isimli film. Bunu en iyi ben bilirim, herhangi biseydeki iddaalasmalarim genelde yalan olur ama bu dogru. Cunku o filmi bi donem abartisiz bi sekilde belki de 100 defa izledim. Abartisiz diyorum bak oraya dikkat et. Nedenini soracak olursan bazen biseylere fazla tutuluyorum, bi sarkiya, bi filme ya da basit bi soze. Tabi ki o zamanlar kucuktum artik etkisi o kadar uzun surmuyo hicbiseyin. Her insan kendi showunun yildiziydi, diyordu. Ben will showun yildiziydim. Will showda konuklar kazanamazdi, kazanan bendim. Evet boyle diyordu will. Sonra isin icine annie hall ve son zamanlarda okudugum firarperest karisti. Bu sabah aklimda bunlar var ve international politics, law and courts, new world order son olarak da emile durkheim'a gore hukuk teorisi. Sizin isinize yarar mi bilmiyorum, ama bana yarayacagi kesin. Birazdan bunlara geri donucem ama. Asil sorum baska bisey annie hall nasi kalktim gitti oyle? Nasi birakti woody alleni? Daha da onemlisi nasi birlikte oldu woody allenla ? Ne guzel kadinsin naapcan woody alleni? Desem de iki dakika icinde en boktan yorumu yapsam filmle ilgili, cok guzel olur bence. Sanki adamdan beslenip, bi kenara attigini hicbirimiz bilmiyoruz da bilmem ne. Sonra da kotu olan benim elestirim, yeaa bosversene. Bi de elif safak var tabi. Bu zamana kadar inatla okumayi reddettigim yazar. Yarab ben neler yapmisim oyle, nasi daha once fark etmemisim okumamisim. Firarperest son zamanlarda okudugum en iyi kitapti. Ustelik deneme olmasina ragmen, ki deneme turunun pek de iyi orneklerini goremedim bu zamana kadar. Kitabin kapagi da ayri seker, icinde de m.k. Perkerin cizimleriyle birlikte cok guzel olmus. Demem o ki, bi kitap arayisindaysaniz okuyun, okutun.
Hepsi guzel hos da will'e nolmustu? Ayni cumleyle bitiriyordu filmi. "Her insan bir adadir." ve ekliyordu. "ama bazi insanlar takim adada olabilirler, okyanusun dibinden bagli olduklarini biliyor muydunuz?" Will'in dusuncelerini neden degistirdigini merak edenler, filmi izleyebilirler. Hadi izin de verdim. Bu sabahlik bu kadar. Baska kultur dolu sabahlara.
Gunun sarkisi - empire of the sun / we are the people - Nostalji iyidir.

g.a

21 Aralık 2011 Çarşamba

Pardon ama, siz beni ne kadar tanıyorsunuz?

Amerikadan döndükten sonra, genel olarak aldığım sorulardan bi tanesi 'en çok neyinin sevdin?' sorusuydu. Verdiğim cevapsa, 'herkes çok sıcakkanlı, kimsenin kendini beğenmisliği yok!' oluyodu genelde. Gerçektende oyleydi, tanımadıgın insanlara selam verip, bi anda arkadas olabiliyordun, kimsenin bu konuda bi sıkıntısı yoktu. Herhangi bi kafede otururken bi anda konusmaya baslayıp arkadas oldugum cok insan oldu. İstanbula dondugumdeyse, uzun sure evden disari cikmak istemeyisimin nedeniyse buydu belki de. Burda herkes 'en iyisi' asla durup dururken bi baskasiyla arkadas olucak kadar 'aciz' degil! Kimse birbiriyle ilgilenmiyo, kimsenin ne vakti var ne de ilgisi. Turkler sicakkanli insanlar olduklarini ovmekle birlikte sanirim bi tek turistlere oyleler.. Ya da belki benim etrafimdaki insanlar emin degilim. Cunku (bu aciklamami bi ornekle vericem) ne
zaman konusu gecse de burslu oldugum ogrenilse herkesten ayni tepki 'ne sen burslu musun?!' Ne var yani evet bursluyum. Cok mu garip bisey bu? Hayir yani hic belli olmuyo da.. Evet biliyorum, insanlardaki genel kani bursluysan paran yoktur. Bursluysan kiyafetinle, sacinla basinla, telefonun, makyajinla bunu belli etmen lazim. Bi de, konusmalarin ve bilginle. Herseyle dalga gecen biri olmam benim herhangi bi konuda bilgim olmadigini mi gosterir? İlla bildigim herseyi ilk gordgum insanla paylasmam mi lazim? Daha da onemlisi burssuz olmam beni bilgisiz biri mi yapar? Arada tek fark biraz calisip ugrasmak hepsi bu.

Hayatima giren benden yasca azda olsa buyuk insanlar, her zaman kendilerini benden daha ustun gorduler.. Bi film hakkinda bi yorumda bulundugum zaman, onlarin dinledigi bi sarkiyi bildigimde, ya da sevdigim bi kitaptan bahsettigim zaman, 'vay aferin sana, bravo' oluyodu tepkileri.. Soylemek istedikleri sen bunlari bilecek kadar bilgili ve kulturlu degilsin, bi iki seyi sansa bildin aferin sana! Yahu siz beni ne kadar iyi taniyosunuz ki hakkimda boyle seyler soyluyosunuz? Her dakika kultur bakani gibi etrafa seminer mi vermem gerek? Sen benim cocuklugumdan beri kitap okuma hastasi oldugumu, orda burda rastgele dinledigim sanatcilarin arsivlerini dinlemeye calistigimi, populer olan veya olmayan bilgimin oldugu veya olmadigi her filmi zaman buldukca izlemeye calistigimi bilmiyorsan sen benim hakkimda nasi ahkam kesersin? Hangi hakla benim nasi bi insan olduguma bi iki konusmayla karar verirsin?
Ustelik bunu hepimiz yapiyoruz, hakkinda pek de bisey bilmedigimiz insanlari bi iki konusmayla yargiliyoruz.. Cok gezen, giyimine ozen gosteren, bakimli ve ozel universitelerde okuyan kizlar, bilgisiz; elinde her dakika kitap olan, giyimine pek de ozen gostermeyen, devlet okulunda okuyan kizlar, bilgili mi yani? Boyle mi belirleniyo kategoriler? Herkesin belli bi kesime ait olmasimi gerekir? Sıkılmadınız mı insanlari gruplara ayirmaktan?
Ben sıkıldım, belli bi gruba ayrılmaktan da, insanlari ayirmaktan da..
O yuzden artik insanlari gormek istediginiz gibi degil, olduklari gibi gorun.

g.a
Not: yine yazarken iblogger'i kullandim yazi bicimindeki tuhaflik bundan kaynaklidir.

14 Aralık 2011 Çarşamba



94 tane ortak arkadaşım olan ama bi türlü benim hiç bi şeyim olamayan insana seslendim.
m.z

13 Aralık 2011 Salı

teenwolf

fizik tedavide ferit var bi tane komiklikler yapıyor beni güldürmek için ben de ağrıdan öldüğüm için hiç gülmüyorum. geçen gün "sana ne ister gülerim ister gülmem" dedim o da "bu ağrılar stresten ve üzüntüden" dedi. daha çok üzüldüm. bugün sabah uyanınca da üzerimi değişirken dikkat ettim ki boynumda falan bi kırmızılık var boya gibi anlayamadım uyku mahmurluğuyla sora bir baktım kendimi tırmalamışım uyurken. deli miyim neyim bu nasıl iş anlamadım daha önce hiç görmediğim şeyler yapmaya başladı vücudum kendimi ergenliğin yeni bir boyutunda gibi hissediyorum. kendimizi keşfedelim gibi. bu süreç kolay olmayacaktı onu biliyorum ama bu kadar ağrılı ve acılı olacağını da tahmin etmemiştim.
m.z

11 Aralık 2011 Pazar

1032



uyumaya korkmakla ilgili herkesin söyleyeceği birkaç söz vardır. herkes bunları yüksek sesle söylesin şimdi. kafanı yastığa koyunca aklına gelenler mi, gün içinde en derinlere ittiklerinin açıdan dolayı önlere doğru kayması ve ortaya çıkması mı? bilmem. ben artık hiç bir şey bilmem. ben sadece midemin üstüyle göğsünüm altında bi yerleri sanki uzun bir cisimle mesela kurşun kalemin silgili tarafıyla karıştırıyorlarmış gibi hissediyorum. bir karışıklık oluyor yani anlatılması çok kolay değil tahmin edersiniz ki. geçmesini bekliyorum zamanla geçer her şey. bir zaman sonra birileri ya da bir şeyler o kalemi kırar belki. ya da kalem esnek olanlardandır ve hiç kırılmaz. esnek olan kurşun kalemleri hatırlıyor musunuz? hani yeşildi ucu çok kötüydü hiç yazılmıyordu onunla ama yine de esnek olup bükülebildiği için herkes alırdı, bende de vardı. zamanımın çoğunu evimizin karşısındaki kırtasiyede geçirirdim. en yakın arkadaşlarım enes ve muratla birlikte oraya gider ve işe yaramaz her şeyden alırdık. bazen de sadece izlerdik. her şeye dokunur bakar okur ve çıkardık. içinde göz olan kırmızı akışkan şeyden alır onu buzdolabına koyup dondurmaya çalışır sora da tavana fırlatıp orada kocaman bir kırmızılık bırakırdık. neden? bilmem. küçük piramite benzer bir şekli olan renkli iğrenç kolonyalardan alıp patlatırdık. o da nedensiz. taa 10 küsür yıl öncesinden gelen alışkanlıkla hala yaptığım şeylerin çoğunun nedeni yoktur. karşıma geçip kendini kaybederek neden diye sorar bazen insanlar aslında yüzlerine bakıp herhangi bir cevap vermem ama cevabım olmadığından değil. içimden cevaplarım. 10 yıldır o cevap hiç değişmedi: bilmem o sırada güzel gelmişti! sorular her yıl değişti. önceleri neden çamurda yuvarlandın? neden çiçekleri yoldun? neden arka bahçedeki kreşe girdin? neden tabakları kırdın? neden örtüyü kestin? sonra daha farklı. neden palyaço gibi makyaj yaptın? neden o eteği aldın? neden benimle değil de onunla arkadaş oldun? neden o hediyeyi çöpe attın? neden benimle sinemaya gelmedin? neden böylesin? neden beni aldattın? ilk soruyla son soru arasında dağlar kadar fark olsa da cevap hep aynıydı. çamurda yuvarlanmamla birini aldatmam arasında masumluk açısından hiç bir fark yoktu ki.
m.z

7 Aralık 2011 Çarşamba

söğütlükapı-edirneçeşme

yürüyemiyorum aynı zamanda oturamıyorum ve sadece tek bir pozisyonda yatabiliyorum. bunu hakedicek ne yaptım bilmiyorum. o kadar da hiç bi şey yapmıyorum ki nasıl bu hale geldim acaba? meğer omurga ne kadar önemli ne kadar güzide bir kemik topluluğuymuş. ve ağrı kesici kas gevşetici iğneler!!! bitmediler. şikayet günümdeyim şikayet yazıları yazmayı sevmiyorum ama ne biliyim işte aslında iyi de oldu şimdi kendi halimde olsaydım bin türlü şey geçerdi aklımdan. iyi oldu iyi bu ağrılar beni oyaladı biraz. metrobüs bu kadar yormasa daha iyi olurdu aslında.
m.z

4 Aralık 2011 Pazar

Old enough to know better, young enough to..


Yirmi olmak cok zor, bi on dokuz gibi degil. Dusunmen gereken cok fazla sey var. Gerci bana gore benim her zaman dusunmem gereken cok fazla sey var. Aklimin oynadigi kucuk oyunlar. Herneyse. Yirmi aklini basina toplama yasi. Her ne kadar yirmi yasimi aklimi tamamen dagitmakla gecirmis olsam da bunun boyle oldugunu biliyorum. 2011 aralikta olmamiz ve bunlari suan kabullenmem de ayri bi degisik oldu. Suan yirminin son aylarini yasiyorum. Ve bikac ay sonra yirmi bir olucam. Kendimi yirmi olarak bile kabullenemiyoken yirmi bir olmak.. ustumdeki baskiyi hissedebiliyosunuz degil mi?
Hadi yirmi bir bu yil bana kendini sevdir, sorumluluklarimi almakla, ayni hatalari yapmak arasindaki buyulu mavi citi goster bana. Cunku degismek istiyorum, belki de herseyden cok istiyorum bunu.
'old enough to know better, young enough to do it anything' demis eskilerden biri. Iyi demis, cok dogru demis.
Bir pazar sabahi erkenden uyanmamin serefine.
Holy erasmus askina.
Amen.
Not: Telefondan yazilmis bir blog oldugu icin yazi stilinde boyle cilginca seyler oldu. Yargilamayalim, uzmeyelim lutfen.
g.a

3 Aralık 2011 Cumartesi

G.A.'nın Kapıları


Başlamak kolay ama, devam etmek bu kadar zor olmasa? Aslında merak etmiyorum hiçbirşeyi, umrumda bile değil desem yeri belki de. Sadece artık kelimelerim bi cümle oluşturmuyo farkındayım. Söylemek istediğim herşeyi, daha önce alakasız bi zamanda, yersiz bir şekilde söylemişim. Ve şimdi yeri geldiğinde, uymuyomuş gibi geliyo, tam da uyması gereken yere. Eğer kırıyorsam, parçalıyorsam, yarıda bırakıyorsam, korktugum için. Her zaman öyle oldu. Deneyip başarısız olmaktan ölesiye korkuyorum. Sonunda batırırsam, en azından 'zaten hiç uğraşmamıştım' deyip, kendimi üzmekten koruyup, kandırabilicem. Evet, kendimi çok kandırıyorum. Kimsenin kandırmasına izin vermemek için en başta ben yapıyorum bunu. Hesabını nasıl ne şekilde vericem hiç bilmiyorum üstelik. Bi yerden toparlamaya çalışırken, öbür yandan kırmamak istiyorum artık. Özellikle de 'kendi özgür iradem ile' yapmamak istiyorum bunu. Kapıyı kapatıp, baska bi hayata geçmek istemiyorum. Çünkü o kapıyı her kapadığımda, o hayatları tek tek özlediğimi biliyorum.
Dediğim gibi kelimelerim artık anlamlı cümleler etmiyo. ne zaman yeni cümle kursam yarıda bırakıyorum. en güzel cümlelerim hep yarıda. şimdi o cümleler, bi bütün olsun diyorum.
En güzel cümlelerim 'onun' artık. Çünkü ben öyle istiyorum.

g.a

29 Kasım 2011 Salı

just a small dream



sicilyada dondurma bir nimettir.akşam yemeğinden sonra dondurma yemek için sahilin en uç noktasındaki dondurmacıya yürümüştük. üzerindeki ince hırka havanın bir parça soğuduğunu gösteriyordu. kayalıkların üzerinden atlaya atlaya yeni kayalıklara ulaşıyorduk. bir güvensiz kayanın üzerine oturup dinleniyordum.
-melo daha sağlam bir kayaya oturabilir misin diyordun.
-hayır oturamam deyip denizin içine doğru yürüyordum. arkamdan elinde dondurmalarla geliyordun. suda ıslanmayan özel dondurmalardan almıştın. tam ortada durduk bart. sen bana baktın ve
-i love you
-i love you too
-i love you so much
-i want to be with you always
-i want that too
-i want to make that happen
-love me more please
-i love you more and more and more and more
m.z

24 Kasım 2011 Perşembe

14 Kasım 2011 Pazartesi

Eski filmler, eski şehirler, eski arkadaşlar ve bunlara dair herşey


Şimdi çok uzakta olan bi evin çok büyük penceresinden şehrin büyük bi kısmı gözüküyordu. Çünkü o yıkık dökük binanın en üst katında bulunuyorduk. Hava çok soğuktu. Pencerenin ucuna oturup dışarı bakıyordum. Tıpkı şuanki gibi kapalıydı hava, erkenden kararıyordu ve biz, bir ertesi gibi nasıl geçireceğimizi düşünüyorduk. Masada duran siyah paketten bi tane alıyordum ve sonra, aslında hiçbir zaman çok sevmediğim ve alışkanlığımın hiçbir zaman oturmadığı bi taneydi o ama, olsun o zaman farklıydı. Alıp yakıyordum bi tane, artık kararmış olan pencereden dışarı bakıyodum. Şehrin her yerinden hüzün akıyor, her parçası yalnız olduğunu inatla yüzüne vuruyordu.
Ve ben cocukluğundan beri dramaya aşık biri olarak,(hepsi burcumdan kaynaklanıyordu) bu durumdan çok hoşlanıyordum. Adeta besleniyordum.Farklı geliyordu , daha önce dediğim farklı bir hayatın ışıltısı, gibi parlıyordu. Yanlışlıkla aldığımız baharatlı şarabı, önce lavaboya döküp, sonra da içerek başlamıştım o geceye. Sonra dışarı çıkıp o soğukta evden metroya adeta koşarak gidip, koşarak dönmüştüm bi kaç gece. Çok gecesinde de gülmüştüm. O kadar gülmüştüm ki çınlıyordu yürüdüğüm yol, geçtiğim kaldırımlara kahkahalarım saçılmıştı. Bi şarkıya tutulmuştum en son, onu söyleyip durmuştum. Sonra Celine Before Sunset'te '
Köprünün altından çok sular aktı, mesele sen bile değilsin. Mesele sonsuza dek yitip giden o an.' diyordu. Belki de tek istediğim birine jesse damgası yapıştırmaktı hayatım boyunca. Ya da you've got mail'deki joe, bilmiyorum.

g.a

13 Kasım 2011 Pazar

spanish




burnuna sigara dumanı kaçan bu oğlanın evinde yedi değişik oda var. biri japon bahçesi bu odaların. içinde değişik çiçekler yetişen, duvar kağıtları ve yer yatakları olan misafirlere nazik davranan zarif bir oda. en çok bu odayı seviyor.
başka bir odanın içine küçük bir mutfak yerleştirmişler. mutfak raflarında ispanyolca italyanca ve fransızca yemek kitapları koyulmuş. art arda duran yemek kitaplarının yağlı kağıtlarında yağsız yemek tarifleri oluyor,içine sigara dumanı kaçmış çocuk bazen bu kitaplardan faydalanıyor. beni anlamıyor ve bir sigara yakıyor. içine sigara dumanı kaçan çocuğun adı panchos. burjuva bir aileden gelen annesi ispanyol kolejinde okurken ispanyol kültüründen etkilenip oğluna saçma bir ispanyolca ad vermek istiyor. panchosun annesinin canı çok sıkılıyor ve sonra sıkıntıdan ölüyor. sıkıldıkça üfflüyor. panchosun balonlara üfleme kabiliyeti annesinden geliyor. bir gün panchosun babasıyla annesi, değişik türden ve cinsten olan insanların doldurduğu bir gezi otobüsünde, fetüs panchos annesinin karnına tekme atıyor.
anne: ahhh he is kicking diyor ingilizce. bütün otobüsün anlayacağı tek ortak dil bu çünkü. herkese bebeğin tekme attığını söylemek için ingilizceyi tercih ediyor. teşhirci güzel bir annenin karnının içinde duran bu oğlan büyüyecek burnuna sigara dumanı kaçacak. büyüleyici. panchos ne güzel bir insansın. o otobüsü dolduran değişik insanların en güzel yanlarını almışsın. panchos bana bakıyor. uzun boynu geniş omuzları ve ifadesindeki samimi alçakgünüllülükle beni izliyordu. annesinin bakışlarıydı bunlar. bir an annesini görür gibi oluyordum. teşhirden ve izlemekten aynı derecede zevk alan gözler bunlar. panchos o otobüste ben de vardım. que el autobus? güzel soru panchos hangi otobüs? adios panchos.
m.z

11 Kasım 2011 Cuma

holiday 2



sonra sicilya'da denize girmeye karar verdik.sicilyanın denizi harika olmasına rağmen, içine girmemek için direnmiştim. gün boyu kumların üzerine uzanıyor, sıcağın etkisiyle iyice yavşayan mürekkeple fellini filmlerini nasıl anlamaya başladığımı yazıyordum. bir elimle yazdıklarımı kapatıyor, elimin değdiği noktalardaki cümlelerimi tekrar kuruyordum. gerry suyun 10 metre altına dalıyor gibiydi. deli mi şeytan mı olduğumuzu anlamayan halk turist olduğumuz için bizi şeytan kategorisine koymayı tercih ediyordu, pek eğlenceli değil mi?
suyun 10 metre altına dalıyor ve beni de çekiyordu. suyun altında beni öptüğünde her şey tek oluyordu. melo tek gerry tek dünya güm!
m.z

holiday 1



gerry'le gittiğim tatilde geriye sayıyorduk. otele döndüğümüzde karmakarışık bir oda bizi bekliyordu. hoşgeldiniz beni toplayabilecek misiniz? diyordu ses, yanıt vermiyorduk. etrafı bavullarımıza yerleştirmeye çalışıyorduk. o kadar çok yerleştiriyorduk ki ortalıkta hiç bir şey kalmıyordu. oda artık odaya değil içi boş bir kutuya benziyordu. daha çok içinde iki kişinin ve bir bavulun olduğu bir çekmeceye dönüşüyordu oda. bizi çekseler çekilmeyecek şeyler anlatacak gibiydik. seni çekemiyorum diyecekti çekmeceyi çeken kişi. kafamızı kaldıramıyorduk. çok çalışıyorduk.
TOPLA!
TOPLA!
TOPLA!
boşluk bizi kucaklıyor zaman geçiyor... etrafımızda
DÖN!
DÖN!
DÖN!
uyuyamıyorduk.
m.z

8 Kasım 2011 Salı

Küçükken Biraz Kekoydum...


Küçükken hatırlıyorum her büyük kardeş küçük kardeş arasında geçen şu dialogu bizde ablamla yaşamıştık. "hehehe biz seni çingenelerden aldık kızııım, evlatlıksın sen" ya da " kurbağalı dereden aldık seni biz yeaaa, kurbagalarla yüzüyodun biz buldugumuzda ahahaha" gibi konuşmalar geçmişti ablamla aramda. O sıralar kafam pek bu duruma basmadığından monçiçi gibi açıp gözlerimi inanıyodum buna. Sonra koşup anneme soruyodum "aneeee ben evlatlıkmışım yaaa ablam öyle diyo :(((( " diye. Annemde her seferinde bana "sacmalama kızım sen 2. cocuksun evlaklık alcak olsaydık ablanı alırdık ilk çocuk o" derdi. ama yine de bu durum pek benim aklıma yatmıyodu. ablamın dediği daha mantıklı geliyodu nedense. yani kurbağalı dereden alınma ihtimalim daha akla yakın geliyodu. çocuk aklı işte ilginç geliyodu muhtemelen. sanırım bilinçaltımdan dolayı küçüklüğümden beri kurbağaları hep sevmişimdir. kablumbağaları da severim ama mesela kurbağalar kadar yakın değil bana. ne de olsa onca zaman birlikte yüzmüşüz. aile olmuşuzdur birlikte. falan filan gibi saçma düşüncelerim vardı bebeyken. neyse işte küçükken böyle kekomançiydim biraz kimde değişik malzeme var hemen inanıyodum. bi keresinde yılbaşından önce, amcam bize geldi. beni her gördüğünde umarsızca gıdıklayarak gülmekten ağlamama neden olan amcam. küçükken de fena gıdıklanırdım. azbuçuk dokun saatlerce gülerdim yani. zaten topaç gibi suratım ve tavuk götü modeli kesilmiş saçlarımla gülmeye çok müsaitim. bütün gün uğraş dur. amcam geldi yine, çılgınca bi hikayeyle, afrikadan fil getirticem yılbaşı için" dedi. ben hemen orda inandım. bi saniye bile tereddüt etmedim yani. nası getirtceksin amca? ne zamana gelicek? bebek mi büyük mü? kaç yaşında ? nerde kalıcak diye sıraladım soruları felan amcamda abarta abarta anlattı. neyse işte amcam bize geliyo gidiyo, ben sürekli filin peşindeyim. nerde nerde diye. amcamda her seferinde bişey uyduruyo, afrikadaki uçak seferleri iptal olmuş da yok otobüsle gelicekmiş de, o zaman da uzun sürüyomuş da falan filan. ben hala bekliyorum ama yılbaşına kadar fil gelicek ben oynıycam onla üstüne bincem gezcem diye. apartmandaki çocuklara da kılım zaten. annem beni dışarı salmıyo onlar hergun dısarda oynuyolar. onlara çok fena fiyaka yapcam fille. OĞLUM Bİ DÜŞÜN FİL Bİ KERE LAAAAN. En son yılbaşında geldi amcam ben fil geldi diye gözlerimi kapıdan ayırmıyorum. sonra amcam tek tabanca girdi içeri, ne hediye ne fil. ben soran gözlerle baktım? yaa fil ishal olmuş gözoş, bağırsakları bozulmuş, pirima bağlamışlar kıçına da. şimdi yolda pişik olur diye yollamadılar. iyileşince gelicek dedi. ben tam buna da inanıyodum ki. annem "yeter artık t. dalga geçme çocukla" diyince... bir çılgın maceram daha hüsranla sona erdi. doğrusunu söylemek gerekirse kalbim kırılmıştı. bi daha da amcamın dediği hiçbişeye inanmadım. nitekim doğru bi hareketti. özellikle de ondan sonra ki çınarcıkta oltayla balina yakaladım hikayesinden sonra. gerçi adamın da suçu yok ben saf oğlu safın kızıysam o ne yapsın şimdi. bu arada söylemeyi unutmuşum filin uçtuğunu da söylemişti, ona da inanmıştım yani...

g.a

4 Kasım 2011 Cuma

3 Kasım 2011 Perşembe

brain error

devam eden süreç içerisinde fazla konuşma hakkım olmamasının nedeni dediğim gibi sürecin devam etmesi. benim açımdan karara bağlanmayan ama gerry'nin kapamış gibi göründüğü konu, üzerinde fazla düşünülmesi gereken bir şey mi ondan bile emin değilim. aklımda olmayan şeylerin zorla aklıma sokulmasının beyin yıkamaktan farkı nedir? bu beyin yıkama işini bu görünşe sahip olmayan bir gerry'nin yapmasını tercih ederdim ama o zaman beynim yıkanmamış olurdu zaten. peki bayramdan sonraki haftaya yayılmış olan güzel sınavlarımın ne kadar zor olacağından bahsederken neden böyle bir işe başladı onu da bilmek pek mümkün değil. zaten gerry'nin ne yaptığını anlamak hiç bir zaman mümkün değil. ama biri lütfen söylesin bana beynimi eski haline nasıl getireceğim? buna ne kadar ihtiyacım olduğunu kimse tahmin edemez. bir hafta yok yok vazgeçtim iki hafta geriye gidip her şeyi unutamaz mıyım? eternal sunshine of the spotless mind!!!
m.z

2 Kasım 2011 Çarşamba

stockholm sendromu

bazı gerry'ler vardır hayatta ve bazı marry'ler. allahım neden ya neden? garipler bana denk gelmese olmaz mı?
m.z

30 Ekim 2011 Pazar

zeytinyağı

küçük çocuklar arabada uyudular mı asansöre binip yukarı çıkmak bir ölüm halini alıyor. bu nedenle hasanı 1 saatlik yol boyunca uyutmamaya çalıştım. o kadar çok uğraştım ki bir süre sonra acaba uyusa yolculuk benim için daha mı kolay olurdu diye düşünmeye başladım.tam 5 saniyelik düşünmemi fırsat bilip koltukta uyuma pozisyonuna geçiyordu ki çığlık atarak uyandırdım. bu sefer de çok korktu. ben sakinleştirmeye çalışırken aklına güzel bir fikir geldiğini söyledi. şu saçma sapan kelime oyununu oynamak istedi. son harfiyle başlayan yeni bir kelime bulma oyunu. kaybederse uyumayacaktı ama ben kaybedersem susup uyumasına izin vermem gerekiyordu. oyundan nefret etmeme rağmen kabul ettim zaten biz kazanana karar verene kadar eve varmış oluruz diye düşündüm ve heycanla tamam başla dedim. ilk söylediği kelimenin "yağ" olacağını hiç düşünmemiştim! ben sustum o uyudu kucağıma alıp yukarı çıkarmak zorunda kaldım. önünde saygıyla eğiliyorum kardeşim.
m.z

27 Ekim 2011 Perşembe

Arı kovani

Bugünkü aramalarının hepsini izledim. Her sey gibi duyularım da o kadar çok karıştı ki telefonları izleyip telvizyonlarla konuşuyorum. Yemeklere dokunup insanları yiyorum. Bu garip dunyanın içnde tek basıma gerilere gidiyorum. İlerlemek kelimesinin anlamını unutalı o kadar uzun zaman oldu ki zaman da onla birlikte uçup gitti. Geriye kalanlarımız için kurtuluş yok sanırım. Mücadele edlicek ne varsa uçtu gitti. Ambulansla ülke turu yapicaklarmis doğal olarak bir daha ne zaman görürüz onları bilmiyorum. Konuyu dağıtmayalım bugünkü yazım bı amaca hizmet ediyo. Dediğim gibi bütün aramalarını ve mesajlarını izledim dinledim. Mesajini okuyup gözlerimi yumdum sıkıca. Onu da yeni buldum çok fazla sıkınca gözümü ağlamıyorum. Senle konuşamam henüz. İstersen saatlerce ara elimden gelen bı sey yok açamam. Beynimin ici arı kovanı gibi eğer konuşursak kafamda o kadar çok sey dönmeye uçmaya baslar ki elektrikli testereyle ortadan ikiye ayırmak isterim onu da yapamicama göre ya alkole ya da uyusturcu başka seylere vermek zorunda kalırım kendimi. Bunu istemiyorum! Sen mutluyken benim mutlu olmak için dışardan yardım almam kabul edilemez. Ben kabul edemem yani. Kucuk sarisinla dunyanın en güzler iliskisini yaşıyor olman ya da bu yonde bı adım atmış olman beni bu kadar etkilememeli. Ama gördüğün gibi delirdim. Anneme benzedim
ve buna sen sebep oldun. Telefonu acarsam kapadigimda hiç bı sey yolunda gitmicek benim için o yüzden açamam. Açıklamalarını da duymak istemiyorum zaten. Sana beni bırakırsan seni öldürürüm demiştim yanlış söylemisim beni bıraktın ve ben her gün kendimi öldürüyorum. m.z

26 Ekim 2011 Çarşamba

eller güler



cem karacanın bi şarkısı vardı öyle bir geçer zaman ki dizisi hatırlattı soradan. ne güzel şarkıydı di mi ben severdim yani.
üzgünüm bugün, kızgından ya da saçmadan ziyade üzgünüm. geçirdiğim evreler o kadar belli ki ben hiç şaşırmadım büyük ihtimalle burayı okuyan kimse şaşırmamıştır. ilk önce sinirlenirim saydırmalar başlar. sonra saçmalamak ve ardından sakinleşip üzülme.. mutlu musun? ben ağlarken sen hep mutlusun. şimdi de mutlu musun bilmiyorum ama öyle olduğunu düşünmem için güçlü sebepler var elimde. elimde eskiden o kadar çok şey vardı ki bugünkü halini görünce içim acıdı sadece bi gezegen var. g.a'nın gösterdiği bir dövmeyi çok beğendik ben de elime çizdim. elimde avcumda kalan bi tek bu mürekkep gezegeni. mürekkeplerin şarap olduğu bi gezegen. sarhoş olmak için mürekkepçilere giderler burda. bizde kalem yok diyen mürekkepçiler şişeyle vermeyi teklif ederler ve benim gibi düşünmeye devam ederse deliricek gibi olanlar da bu şişelerden içer mürekkebi. harfleri ve çizgileri içmekten kendini kaybedenler telefonlara sarılır çalsın diye beklerler sonra da çalan telefonu izlerler. açmak yasak! öğretmediler mi bunu size? gezegendeki en büyük tabu. telefonlar açılmaz. herkes işini iyi yapabilsin diye kimse telefonla konuşmaz. kötü haber alma olasılığına karşı bu yöntemi geliştirmişler, iyi de etmişler. mürekkep gezegeninde yaşayan melolar hep sevgiyle yaşarlar.
eğer biraz gücüm olsaydı gerçekten seni ilk gördüğüm yerde döverdim, bana çok iyi gelirdi senin canını acıtmak ama minyonum işte yapıcak bi şey yok. bi de sarışın olsaydım tam senliktim aslında. neyse artık napalım..
m.z
gerçekten bobo diye bi sevgilim olmasını ve onunla uzaklara gitmeyi isterdim telefonların çekmediği böylece aramaların beni bu kadar üzmeyeceği bir yere.
m.z

cehennemin dibine sana yer ayırttım bol bol sarışın varmış



konsol olan arkadaşlarından sadece bir başlık olarak bahsetmen ne kadar olumlu bilemiyorum melo.
sevgilin bobonun gönderdiği tatil notlarının çevirisinde bazı hatalar yapmışsın sanırım. sana bi kaç tane örnek veriyorum:
third day
getting up 7,not really
that was the plan but we got up at 9 i belive
üçüncü gün
7de uyandık
hmm hayır galiba 9
hmmm galiba 7de uyanma planımız vardı ve 9da uyandık
hmmmmm hayır galiba 9da uyanma planımız vardı ama 7de uyandık
inanıyorum ki yanlış bir zamanda yanlış bir yerde uyandık
uyanmamız saçmaydı sonsuza kadar uyumalıydık
(bu notu böyle çevirdiğine inanamıyorum melo bence sen söylemesini istediğin şekilde çeviriosun biraz yorum katmanın kimseye zararı yok zaten)
leaving
the bus for trapania was leaving at 11.43 and sixteen and a half second anyways(the bus time tables in ı... are hard to understand)
ayrılma
trapania'ya giden özel jet saat 11.43te ayrılıyor ve tam 16saniyede cehennemin dibine ulaşmayı başarıyordu. bana jete binip binemeyeceğimizi sordun. cehennemin dibi batı romalıların inşa ettiği bir cehennem similasyonuydu. gidiyordun, bir daha dönemiyordun. ama o jet o kadar güzeldi ki.. dünyanın bütün nümetleri o jetin içindelerdi. en büyük nimet mesela. ölümünü görüp cep telefonunla bunun nasıl bir deneyim olduğunu paylaşabiliyordun. ölümü gör hadi gidelim burdan. ölümü görmenin en büyük ayrıcalık olduğunu kim öğretti sana? burası iyi gelmiyor sana hadi çıkalım.
(melo ölümü görmek istemen çok saçma neyse ki bobo ordaymış ve seni vazgeçirmiş. İNANAMIYORUM ben de senin gibi oldum kurgulara kendimi kaptırmamalıyım)
m.z

25 Ekim 2011 Salı

küçük korkular



her zamanki gibi çikolata yiyorsun. seni tanıdığımdan beri sürekli çikolata yiyorsun. yüzüne ten rengine ve bluzuna renk verdiğini sanıyorsun kakaonun. o renk gelmiyor melo. o renk dediğin şey senin uçmaya karşı duyduğun derin korkudan kaynaklanıyor. korkuyla mücadele ederken bunu bir besin maddesiyle yapmaya çalışman yanlış. gerçek savaş aletleri kullanmalısın. mesela rusları seviyorsan bir kalaşnikof. mesela amerikalıları seviyorsan bir atom bombası kullanmalısın. hadi at melo,hadi bir atom bombası ne olacak. minicik bir şey.
m.z

arkadaşlarımın bazıları konsolos bazıları konsol oldu



ipotek kelimesini çok sevdiğim için kullanıyorum.bana ipek kelimesini ve ipekli kumaşlarla kozalı böcek bahçelerini çağrıştırdığı için seviyorum. sevdiğim şeyleri kullanmaya özen gösteriyorum. bu tam sana göre bir cümle değil mi?
uçağımızın kaptan bir pilotu vardı. bu sendin. bu kaptan pilot gemisini limana yanaştırmak istiyordu belli ki. gözlerinin içindeki insanlar ona bakıyordu. bu görüntüye dayanamıyordum. insan silüetlerinin onun aklını çelmesine, beni çılgına çevirmesine izin veremezdim. gözlerinin içinde yalnızca ben olmalıydım. o gözlerin başkasını görmesine dayanamıyordum. bu yüzden baktığı yeri doldurmak için sürekli yedim, çok yemiştim ve hala yiyordum. genişlemeye çalışıyor, bir dünya yaratmaya çabalıyor, onun bu dünyada görüp göreceği, ölüp öleceği, sevip seveceği tek şey ben olmaya uğraşıyordum- yeme işini abartayım biraz daha. sürekli hamur işi ve şerbetli tatlı, börek bakalava kek yiyeyim- genişledikçe kapladığım alan artıyor onun görüş alanında daha nüfuzlu hale geleceğimi düşünüyordum. ama olmadı. sarı çiyanlar hep kazanır zaten.
m.z

24 Ekim 2011 Pazartesi

i want that too



bilmemne havaalanına hava almaya gitmiştik. iki kişiydik. birimiz kadın birimiz ise erkektik. birimizin turuncu saçları ve çilleri, öbürümüzün güzel yüzü ve seçimleri vardı.
turuncu saçlar ve çiller birkaç dönümlük yemyeşil bir çiftlikte annelerin fransızca babaların almanca konuştuğu, eriklerin ve avakadoların salataya dilimlendiği, ineklerin tereyağı tavşanların et verdiği bir yerde büyümüştü.hürriyet bir gazete ismi değildi. hayır kesin değildi. turuncu saçlar ve çiller de gerçekten turuncu değildi. anlatabiliyor muyum?
birimiz uçakla dünyanın öbür ucuna diğerimiz sadece ortasına gidebilmiştik. dünyanın öbür ucuna gidebilenin erkek ortasında kalanın da kadın olduğunu tahmin edebildin değil mi?
birimiz bi dili anadili gibi, birimiz dört dili anadili gibi konuşabiliyordu.
iki kişiydik. birimizin bir evi birimizin her yeri vardı. birimiz sürekli eve dönmek istiyor birimiz kendini sürekli evde hissediyordu.
birimiz sürekli ilerlemeye çalışıyor ama hep geri kalıyordu.
imreniyor
kıskanıyor
dayanamıyor
yaralanıyor
yaralanıyordu.
birimiz birimizin başına gelenleri izliyordu. izleyenin erkek başına gelenin kadın olduğunu farkettin değil mi?
başına gelen kadın mikrofonu eline alıp üzerindeki lacivert kadife elbisenin verdiği menekşelikle anılarını anlatmaya başlıyor..
beni ne hale getirdiğini anladın değil mi?
m.z

23 Ekim 2011 Pazar

sevgiyle nefret arasında ince bir çizgi yok çin seddi var



kendimi çok uzun süre her şeyin sorumlusu gibi hissettim ve sen buna izin verdin. hep en kötü benmişim gibi davrandın. bu sırada kendi yaptıklarından bana bir kere bile söz etmedin. aramızdaki fark neydi bilio musun? senin güçlü olman. her türlü. hep daha güçlüydün benden. bu yüzden de her şeyi daha kolay atlattın. atlatamadığını söylediklerini bile aslında çoktan unutmuştun. sanki yalan söyleyen benmişim gibiydi hep diil mi? aslında en çok yalanı senin söylediğini nasıl anlamadım? ben yakalarım böyle şeyleri genelde? nasıl anlamadım ki? önceden olanda hadi neyse kendimi halaaa çok suçluyodum da beni en son terk etmende nasıl anlamadım eski sevgiline dönmek istediğini.. sen o kızı seviodun zaten sevmeye de devam ettin hep. kendimi asıl zannederken yedekteki olduğumu şimdi anladım. asıl o vardı ben onun boşluklarını mı doldurdum acaba ya da sıkıldıkça eş mi değiştiriyosun? her napıosan devam et canımı bundan daha fazla yakamazsın zaten. beni terk edersin sonra kendini hatırlatırsın sonra eski sevgiline dönersin bundan sonra olacaklar ezberimde.. yine beni ararsın çünkü seni düşünerek ölmemi istersin. sen eski sevgilinleyken benim sadece seni düşünerek bi iki yıl daha ağlamamı istersin sonra da başkaları olur senin için ama arada beni hep hatırlarsın ve kendini de hatırlatırsın tam da benim unutmaya başladığım zamanlarda..
m.z

18 Ekim 2011 Salı

populeyşın iz big

kimseye güvenilmez! ben güvenemem kimse de kimseye güvenmesin. insanlar atar tutar bi şeyi yaparım der yapmaz. seni mutlu edicem der etmez. hep yanındayım der olmaz. o yüzden güvenmiceksin. gerek yok sonra her şey ortaya çıkınca daha kötü olur yani. sen bilirsin güvenicem dersen de.. ama bak tavsiye sana diyorum ya gerek yok!!!!
m.z

10 Ekim 2011 Pazartesi

Seni Gördüğüm Günü


"Öyle sarhoş olsam ki" diye bi şarkı var ya eskilerden öncelikle tanju okan'ın sonra diğer herkesin söylediği. Çocukluğumdan beri çok severim, anladığımı sanmıyorum sözlerini ama melodisi hoşuma gidiyordu muhtemelen. bu gün duşta aklıma geldi. açtım bilgisayarı defalardır dinliyorum.
Nereye bağlıycaktım di mi?
Bilmem, bayadır neyi napıcağımı unutuyorum.
Güzel şarkı ama dinleyebilirsiniz. Tavsiyemdir.

g.a

8 Ekim 2011 Cumartesi

aklıma ne geldi biliyor musun? "gül bahçesi" ama bildiğimiz gül bahçesi değil. koluna yaptığım gül bahçesi. ancak 5 yaşında bir çocuk bunu yapıp da bu kadar mutlu olabilir. bir de ben :D
m.z

someone like you



bunların hepsi bir sona ulaşıcak nasıl olsa. ben istesem de istemesem de. ama umulmadık zamanda vurulup, seni birilerine benzetmek sonra arkandan koşmak zorunda kalıyorum. sevmem sokağın ortasında elimde onlarca eşyayla koşmayı. olabiliyor böyle tesadüfler ama olmamasını diliyorum. her gün "bugün normal bir gün olsun lütfen" diye umarak çıkıyorum evden ama hergün şanslı olamıyorum. olsun kaydettiğim gelişme takdir edilmeli. kimin tarafından?
m.z

6 Ekim 2011 Perşembe

gülen gülmüştür




beni çok güldürdün:D belki de bütün gün seni görmeye çelışmamın nedeni buydu çünkü senle konuşmicak olsam hayatta o saate kadar o aptal dersi beklemezdim. ama durumu açıklığa kavuşturalım senden hoşlanmıyorum. hayır malesef sadece saatlerce beni güldür istiyorum. 5 saat boyunca dünyanın bütün problemlerini çözdüğümüz için çok mutluyum!
m.z

1 Ekim 2011 Cumartesi



insanlar beni çok kırarlar. belli etmem önce sonra tuvaletlere kapatırım kendimi ve ağlarım. bazen sessiz ağlarım ki giren çıkan insanlar anlamasın. bazen de o kadar sesli ağlarım ki.. tutamam kendimi çünkü. ses çıkarmamaya çalışsam da dayanamam hıçkırarak ağlarım. konuşmaya çalıştığımda hıçkırıklarım hala geçmemiş olur ve hep nefes alırım bir türlü aldığım nefesleri veremem ölmek üzereyim zannederim. bilen bilir nefessiz kalmaktan çok korkarım. küçüklüğüme dayanan büyük bir sorun. ah o küçüklüğe bi inilse neler neler ortaya çıkar.. bunları bir tek ben bilirim. neden herkes ilk tanıştığımda gözlerime bakıp her şeyi anlayıp ona göre davranmaz ki? sevdiğimi inkar ettiğim bir çok şeyi aslında çok severim ya da üzülmem dediğim şeylere üzülürüm. insanlar kendileri anlamadıkça anlatmayı sevmem. çok yakınızdır o başka anlatırım saatlerce onaylasın beni isterim. o da sırf yalnız kalmamakla ilgili bir sorunum. hissettiklerimde bile yalnız olmayı sevmem. ama öyle çok olmayı da sevmem. biri daha olsun yeter. iki kişilik işler hep ilgimi çeker. ne kadar az insan o kadar az sorun demektir. bazen artık sevmediğim bi insanı aramak ve "bana neler yaptı biliyor musun" diye hödüğün tekinin yaptıklarını anlatmak isterim ki beni terk etmesinin sonuçlarını daha kolay gözleri önüne getirebilsin. ama yapmam çünkü bilsin istemem. anlasın isterim. hep bu yüzden böyleyim zaten. anlaşılmak isterim ama anlatmadan anlaşılmak.. konuşamam ben söyleyemem. isterim ki o anlasın. o da hiç anlamadı..
m.z

22 Eylül 2011 Perşembe

sınır tanımayan cesetler



bunu sana yazmak istiyorum g.a. anlayamadığım şeylerin sayısı bugünlerde kendini çok aştı. konuşmak istiyorum. aslında konuşmaktan ziyade konuşmamak tamamen bunları aklımdan çıkarmak istiyorum. beynimin hiç bir kıvrımında bu salak şeylere ait bi zerre bulunmasın istiyorum. bunun için bana yardım etmen gerekli. ne zaman seni düşünsem mutlu oluyorum bu yüzden en iyi aday sensin gibime geldi. aslında bi de tek adaysın. ahh.. ahhh.. 100 tlnin hesabını çoktan kapadım sanırım onun karşılığının öbür dünyada geleceğini ummaya başlıyorum nineler gibi. başka şansım olmadığına göre bu güzel bir avunma yöntemi. ama neden bana yine vücudumu ortadan ikiye döner bıçağıyla kesmişler gibi bi his yaşattı ve bunu nasıl geçiştirebilirim bilmiyorum. AMA BU SON! bitmiştir. bitti. bi daha bana böyle laflar söylerse eğer napıcam ona da birlikte karar verelim. ve karar verirken esas düşünmemiz gereken şey acı vermek. canını o kadar çok yakalım ki ağlasın. pipisini keselim falan mesela ya da öyle bi şey işte ağlasın yani. sora da böyle bi kitap yazalım. anlaştık mı?
m.z

20 Eylül 2011 Salı

14 Eylül 2011 Çarşamba

hepsi mi aynı olur? evet




"cevabını bildiğim soruları sormam" mı? gerizekalı cevabını bilmiyorum demek ki. hiç de huyum diildir salyalarımı akıtarak senden sevgi sözcükleri duymak için sorular sormak. bi şey sorduysak demek ki bi işimiz var di mi mal mıdır nedir yaa iyice bi göt kalkması nasıl desem böyle bi havalara girmeler falan. bi gelseydin de anlasaydık neyin ne olduğunu çünkü i hate belirsizlik. böyle yaptığın için de plus i hate you. var yaa artık hiiiç sıkıntıya sokamam kendimi neme lazım zaten yeterince yaşamışım. işine gelmiosa çek git beni de uğraştırma tabi bunları söylesem şimdi dejavu olcaz bi yıl öncesi gibi o yüzden sana saydırmak yerine buraya saydırıyorum. o kafanı da kırmak istiyorum yüzüğümü geri ver! en sevdiğim yüzüklerden biri o aldın geri vermedin insan utanır götüreyim şunu der. yooook sende hiç utanma sıkılma yok. bazen de böyle kendinden emin emin abuk subuk şeyler söylüosun ya sana aslında ne demek istiyorum bilio musun: SAPIK MISIN? ama demiyorum bi erkeklik gururu vardır ya saçmadır ama vardır o yüzden söylemiyorum ama çok üstüme gelme sana acaip gıcığım var ya. sürekli kafan güzel dolaşıosun ya hani yok artık ya diyorum bazen. cidden yok artık bu kadarı fazla oğlum kafan ayık olsun biraz ya bi şey olur lazım olur o kafa biraz ayık olsun. garip bi insansın sırf gsf okuduğun için senden hoşlanıo olabilirim bilio musun içimde kaldı o da. bazen uyurken de rahat bırakmıosun beni özellikle akşam üstü yattıysam fix seni görüyorum rüyamda. bi git bari rüyada rahat bırak bela mısın? zorla konuş konuş dedin konuştum bu sefer de götüne hava pompalanmış gibisin YETER! şimdi uyuyup sakinleşicem sen de bu yazıyı hissedip adam olucaksın yoksa geldiğinde benim yerime annen karşılar seni haberin olsun.
m.z

2 Eylül 2011 Cuma

it's over



bu kadar yıl gitti mi çöpe yazık oldu kıza da çocuğa da halbuki seviyolardı birbirlerini. sevgi yetmiyomuş derken bile ikisinden biri "neden yetmesin" diye çığlık atıodu büyük ihtimalle. o kız da ailesinden çektiği kadar kimseden çekmedi. yazık oldu ikisine de unutmak kolay mı o kadar yılı? hangi eşyasını atsın unutmak için.. aklına gelmesin diye bi seyler atıcaksa önce kendisini atması gerekir o kadar yıl.. kolay mı? kolaymış baksana bitti demek ne kadar sürdü, 2 saniye mı? gerekçe? bir hafta boyunca yaşanan yoğun ilgisizlik. aşka bak ne kadar derinmiş bi hafta dayanabildi zor duruma. o kıza yazık oldu en çok da zor bi hayatı var, zor insanlarla yaşıyo, kendisi de zor. şimdi hepsinin üstüne içinde doldurulması zor bi boşluk...
m.z

31 Ağustos 2011 Çarşamba


vallahi de dogru soyluyor.
g.a

Dogrudur


cok komik bisey anlatıcaktım ama siz bunu haketmiyosunuz piçler.
HOLY SHİT.
g.a

17 Ağustos 2011 Çarşamba

Hey Ya


Nereye gidersem gidiyim
"Ben bu insanlarla nası aynı dunyada yaşıyorum?" dediğim insanları buluyorum.
Yetenekliyim.


g.a

29 Temmuz 2011 Cuma

Kir.


Bana ihtiyacı yok, aslında kimsenin bana ihtiyacı yok. bütün o mobilyalar, otobüs durakları bensiz de idare ediyolar. Belki başka eller beni özlüyodur ama baskalarının elini tutuyolar. Muhtemelen.
Eğer toprakla fazla haşır neşir olursam bacaklarım pis olur. belki tek ihtiyacım olan üzerinde wile e coyote'ın olduğu bi mendildi? belki de tek ihtiyacım olan iyi bi bakımdı.
Hayat 'i always get what i want' diyen küçük şımarık bi kızın suratına inan tokat olabilir olsa olsa. Yani ben öyle diyorum.
Eve doğru yürüdüğüm yolu seviyorum. Bu gece ıslanmadım. "Ya da ben öyle sanıyorum."
O kadar şımarık cümle gördüm. Ama bi tanesi her zaman çok sürtüktü.
"O da beni seviyo" cümlesindeki şımarıklık hiçbir cumlede yok. Hep kıskanmışımdır.
Bazı anların özel olmasının nedeni ilk olması değil, onunla olmasıdır. Yada çoğu zaman benimle.
Ne diyodum,
A evet, bana ihtiyacı yok. Bu gökdelenlerin ya da ağacı'mın. Ama tek bi hareketi bile gözlerimin ışıldamasına yetiyo.
Şımarık cümleler kurmak istiyorum, her zamanki şımarık halimi rafa kaldırıp.
Gökyüzümü ona verirsem belki oraya bi ev yapar?
Kolay mı?
Değil.

g.a

19 Temmuz 2011 Salı

Hayırlara Vesile Olsun


Bişeyleri herkesten çok özlemek gibi bi alışkanlığım var. Bazen kötü şeyleri bile. Pek normal bi durum olduğunu düşünmüyorum. Ama karakteristik özelliklerimden biri heralde.
benim bi karakter olmam karakterim olduğunu anlamına gelmez ayrıca. pulp fiction. girl u'll be a woman soon demişti biri uzun zaman önce bana. bütün kızlar için geçerli bişey bu tabi ki. ama nedense şimdi hatırladım bunu pek de önemli değil zaten, buraya onemli bişey yazmıyorum artık. uzun zamandır yazmadığım için kimsede okumuyo diye düşünüyorum.
ayrıca benim bisey yazmam karsılıgında sizinde bisey yazmanızı gerektirmez. burası karsılıklı atısma sahası değil. 8 mile'ı begenmiş olmam ona benzer bişey yapmak istediğim anlamına da gelmez.
Ama yine de burda kendi kendime konusuyorum diye alınmıyosunuz di mi?
Düşünüyorum da bazen fazla düşünüyorum gerek yok.
Bugun beachten sonra bikinim kurumamıstı, aksam oldugu için dolasırken de kurumadı, mauro üşüyo musun diye sordu, evet sanırım hasta olucam tshirtum cok ıslak dedim, o da benim bi tshirtum var üstüne uygun olur senin küçük çünkü dedi. aldım giydim, suan hala üstümde bi süre geri vermeyi düşünmüyorum beğendim çünkü.
Bi de şeyi fark ettim. robbie williamsı çok özlemişim.
burda sadece seoyeon var kız olarak arkadaşım. diğerlerinin hepsi erkek. hayırlara vesile olsun.
optum.

g.a

14 Temmuz 2011 Perşembe

2 kişilik ranza

Aşağıda seoyeonın yattığı, etrafta kör köpeğin dolaştığı, kimsenin adımı tam söyleyemediği ve fransiscoya panço ya da alejandro diye sesleneceğim bi hayatta yaşayabilirim. Dönmek istediğimi hiç sanmıyorum, çünkü zaten çok sıkıldığım için buraya gelmiştim, bi an unutmuştum nedenini, ama şimdi netleşti.
Bi çok insan için bi sürü güzel şey yapabilirim, yaparım ,yaptım da daha önce. Çünkü iyi biriyim. Adam kulağımın dibinde patience, patience diyo o diyo da onun demesi işe yaramıyo, cunku ben bugun ne dedim jorgeye dedim ki i am a impatient person dedim. O da yok dedi oyle olmamalısın beklemeyi öğrenmelisin dedi. Sonra noldu?
Hep birlikte yemeye gittik. O değilde seoyeon geçen gece yataktan düştü AHAHAHAHA. Çünkü ömründe ilk defa yatakta yatıyomuş garibim. Koredeki evlerinde yatak kullanmıyolarmış. Zaten anası babası da altından kel şişko adama inanıyolar. Bu garipde ordan burdan düşüyo. Telefonumda bedava aramam var ama kimi arıycağımı bilmiyorum. Gurbet ellerde arıycak adamım yok. Bu arada o hikaye oyle değildi , o başka hikayeydi, bizimki de kaymasın.
Adam kulağımın dibinde i ain't got time for the game cause i need you,
i need you diyo ben napıyım. neyse zaten daha uzun süre burdaym kimbilir belki burdanda sıkılır dönmek isterim. Her zamanki gibi.

If I can't have you right now, I'll wait dear dedi orda bittim AMK.
g.a

5 Temmuz 2011 Salı

birth



çok uzun zaman oldu mu? olmuştur mutlaka. paul ankaya üzüldüğüm kadar üzüldüm aslında ama ne biliyim be içimden de gelmedi hani bu sayfayı açmak. bazen alarm çalmadan 5 dakika önce uyanıyorum çünkü esasında 5 dakikada bir uyanıyorum. baykuş gibi. memeli ama ille de uçucam diyor. öyle şey mi olur bee memeli dediğin inek gibi olmalı memeli kelimesinin hakkını vermeli. yunuslara da sinir oluyorum balıktan memeli mi olurmuş utanmasa omurgasız olcak hayvan.
işe başladım. günlerim daha çok sebze haşlamak ve değişik içecekler hazırlamakla geçiyor. bi de kek felan yapıyorum. ama kek dediysem yaşlı teyzelerin yaptığı iki renkli çirkin keklerden diil. muffin falan yapıyorum üstüne şekerlemeler koyuyorum dünya daha güzel ve renkli gözüküyo böyle zamanlarda. binbir türlü insan gelio mağzaya eğleniyorum onları dinlerken bazen de sıkıntıdan ölüyorum. iş hayatı zor be vallahi zor. sonunda aldığın 5 kuruşla borç ödemek de daha zor gelio insana. yakında "fabrikada ek işte çalışıyorum yedi tane çocuğum var" dicem insanlara. hangi insanlarsa artık onlar???
m.z

18 Şubat 2011 Cuma

14 Şubat 2011 Pazartesi

first time



bugün sevgililer günüydü. sanki kimse bilmio gibi yazıyorum ama bi yerden başlamak lazım yazıya. yıllar önce bir defa sevgililer günü kutlamıştım ama o kadar eski ve basit bir kutlamaydı ki. neyse bugün bana yemek yapacağını söyledin. zaten özel bir günmüş gibi davranmamaya karar vermiştik. kavga ettik. benim salaklığım işte. kendimce olay çıkmasın diye yaptığım mallık bildiğin kocaman bi olay çıkmasına neden oldu. sen yine haklı ben yine haksız ama vallahi bu sefer masumum. en ufak bi kötü niyet yok içimde. çok ağladım, çok korktum. bitti sandım. neyse ki düzeldik. ya da ben öyle zannediyorum. hala çok korkuyorum. sanki yarın falan geliceksin ve bir yıl önce olduğu gibi "ben böyle yapamam" diceksin. demiceksin di mi? deme nolur. bu sefer ölürüm!
eskiyi düşündüm bugün. eski hayallerimi. dünyayı isterdim önceden. aşk konusunda standartlarım düşüktü. azıcı hoşlansam yeter. saraylarda evlenip malikanelerde yaşarım. istediklerimin bile fazlası olur.
sora sen geldin. her şeyi yaşadık birlikte. her şeyi. ben sevdim aşık oldum. hayallerimde artık küçük bir ev var. küçük bir de çocuk. sallanan bir koltuk, duvar boyunca uzanan kitaplık. fincanlarımız var 4 tane. bir de köpeğimiz. ellerimde ellerin.
ne değişti? ben değiştim. inan bana değiştim. bi kere demiştim ki sevdiğin için yapacağın en anlamlı şey değişmektir. seni seviyorum. sevdiğim için değişiyorum. düşünme artık kötü şeyleri. bunu sen söylemedin mi bana iki gün önce. hadi düşünmeyelim kötü şeyleri. ben değiştim artık. tek istediğim şey sen. ayrılmayalım nolur. sevgililer günün kutlu olsun.
m.z

4 Şubat 2011 Cuma

O Yalatır Sen Tükürürsen


00:55 de gözlerini durup dururken dolduran ne olabilir?
belli ki bişeye üzülmüşsün. biri canını sıkmıştır. belki çok fazla gülmüşsündür. belki sadece fazla duygusalsındır, güzel bi şarkı, samimi bi konusma bile gözlerini dolduruyodur.
belki yaşlanıyosundur, bu kadar hoyrat olmak yormuştur seni. Tahmin edemeyeceğin basit bişey hemen elmacık kemiklerini ıslatmaya hazırlanıyodur. bişey gelmiştir aklına "zaman geçirir" dedikleri, geçmemiştir. hatırlatmıştır gecenin birinde kendini.
birine alışıyorsundur. başa çıkmak, kendine güvenmek. kırıyodur kalbini.
gece gece donuk bakıyosundur bilgisayar ekranına.
geleceği göremiyosundur mesela orda bi ışık yoktur senin için. nedeni hakkında bi fikrin yoktur. "ne olucam ben?" sorusuna kaşlarını kaldırarak bakıyosundur. koca bi soru işareti. korkuyosundur bi sürü şeyden. erken ölmekten, insanları kırmaktan, hiçbirşey başaramıycak olmaktan, asla yeni bişey öğrenmiycek olmaktan. bana ne olucak sorusu aklını o kadar kurcalıyodur ki bişey yapamaz olmuşsundur düşünmekten, çok fazla şey yapmam gerek demekten, mavi ekran veriyosundur.
Kaygı başında bi diktatördür ne yapmaya çalışsan bir darbe alırsın ondan. Yerde bulursun kendini, yalatır o sen her tükürdüğünde.

"I know it's hard to keep an open heart
When even friends seem out to harm you"

diyodur arkadan bi ses.
Arkadaşlarının değişmesi canını yakıyodur. Ve sonunu biliyor olmak, onlar için bu sonun iyi olmadığını bilerek bişey yapamamak, acı veriyodur kesinlikle.
Göz yumuyosundur birçok şeye. O eski "asi" halinden eser kalmamıştır bazen.
hayat, hoyrat.

Olamaz mı
Kesinlikle Olabilir.

g.a

28 Ocak 2011 Cuma

am beyinli erkeklere gelsin

"yemediği bok kalmayan kızların ciddi bir ilişkiye başlayınca 40 yıllık bakire rolü oynamaları evet çok gülünç"
bunu yazan tabi ki zavallı bir erkek. o kadar zavallı ki bunu yazarken kendi yediği boklar hiç de aklına gelmiyo. kesin kuyruk acısı da vardır. yazık acıyorum böyle düşünenlere. bir kızın bakire olup olmamasının bu kadar önemli, gözünüzde bu kadar değerli olmasına üzülüyorum. düşünün bakalım kız arkadaşlarınızı: hepsi de en az sizin kadar sosyal, en az sizin kadar eğlenceli, en az sizin kadar istekli. bu kızın bacağını kime açtığından size ne peki. siz önünüzdeki organa sahip olamazken, çevirdiğiniz en kaliteli muhhabete bile bi am göt sıkıştırırken hiç utanmıo musunuz bunu yazmaya acaba? bi önceki iletiniz özgürlük ve eşitlikten bahsederken hangi akla hizmet kızlara rahatça laf atıp bir de bunun beğenilmesini bekliyosunuz? üzlüyorum sizin gibi sığ düşünceli erkeklere. gerçekten çok üzülüyorum. tutarsız laflarınıza ve aklınızın küçük bir zarın yırtılıp yırtılmadığına bu kadar takılmasına üzülüyorum. erkekler yapınca aslan kızlar yapınca kaşar etiketi yapıştırılır ve bu durum savunulursa, savunulmaya devam ederse asıl siz kendinizi gülünç duruma sokarsınız. kimin neyi ne kadar yaptığının hesabını tutmak size düşmez. ne şartlarda neler yaşandığını da bilemezsiniz. kimse sadece göründüğü kişi değildir. o beyninizin küçük bir bölümünü kullanıp çenenize de hakim olmaya başlayın bence. daha fazla gülünç olmayın.
m.z

24 Ocak 2011 Pazartesi

giden gitmiştir



bi kere bi yerde bi yazı okumuştum da şöyle diyordu:
"söyle bakalım sevgili dünya benden gidenleri nerene sokacaksın?"
ahahaha!!!!
buna nasıl bir cevap vermeyi düşünüyosun sevgili dünya?
m.z

cin-gen



çok garip bi hikaye öğrendim ama ırkçılık yapmak istemediğim için anlatmıyorum. ama yine de gerçekten garip ve tutarsız bazı şeyler var içinde. konunun uzmanı biriyle konuşmak isterim. neyse asıl mesele benim sorunlarım var. ciddi sorunlar. halledilmesi gerek. geçen g.a'ya da söylediğim gibi aslında benim bi suçum yok. hepsi doğduğum günle ilgili. burçları sevmem çünkü insanı etkisi altına alıp zavallı bir piyon gibi oynatıyor. bana beğenmediğim özellikler veriyor. ve bunların sorumlusu ben oluyorum. çok yanlış.

Osmanlı zamanında bir beyefendi bir hanımefendinin karşısına geçer der ki;
''-...Ey ...dilberi rana! Ey tesadüf-ü müstesna! O mahrem suratınızı görünce size lahza-i kalpten sarsıldım... Niyetim acizane-i taciz etmek değildir...Bilakis efkar-i umumiyede ufak bir aile bacası tüttürmektir.. Sözlerim sizi temin ve tatmin edecekse şayet, zevc-i izdivacınıza talibim!..''
Hanımefendi de cevaben der ki;
''-O mahrem suratınıza bir sille-i osmaniye nakşedersem sekte-i kalpten terk-i hayat edersiniz...''

ne fırtınalı bi anekdot..tanrımm
m.z

Zamanın Olasılığı


Perşembe gunu freud müzesinden çıkıp sokaklarda dolaşıyordum, yagmurun freud parkı olarak yutturduğu ama aslında başka bi park olan parkın yanından geçtim.
hava cok soğuk olduğu için kafam eğik yürüyordum, soğuyu kescem ya olum ondan.
neyse cok acıktım, en international mekan olan mcdonalds'a yöneldim tabi ki çünkü çok original'm.
farkettin di mi? :)
gittim popimi koycağım bi masa buldum.yemeğimi yedim,
daha yagmurun okuldan çıkmasına vardı biraz tv izledim. best face ever olan bi adam gördüm ama sarı-mavi. nası bi adalet bu kadar güzel olması dedim. aslında şöyle düşünüyorum herkesin yüzü bi şekilde güzel başka bi yeri değil ama yüz kesinlikle öyle. adam bekledi bekledi, sonra esmer sevgilisi geldi. haha heralde oglum dedim ne sandın siyah asildir.
sonra sevgilisini bekleyen küçük kız çaprazımda oturuyordu, boyu değil yaşı küçük. telefonu çaldı kasada kalabalığın içinde ona bakıp gülümseyen çocuğu o değil ben görüyordum. kız biraz aglamaklı bi ifadeyle etrafa bakınıyordu. çocuk muhtemelen "aa beni göremiyo musun ama bak ben seni görüyorum hhehöho" oyunu oynuyordu. bi süre devam etti bu böyle, kız sonunda çocugu görebilmiş olmanın mutluluğuyla telefonu kapadı. cocuk çirkin yeşil ceketiyle kızın yanına oturdu. yemeklerini yediler kalkıp gittiler.
bütün bunlar olup biterken benim hala vaktim vardı.
zaman geçirmek için telefonumdaki videoları izledim.
3 kişinin paten görüntülerini ve videoyu çekenin sesini dinlerken anırarak güldüm sanırım.
ya da yazın sonuna doğru deli gibi güneşli gündeki videoyu.
melikenin çizim sınavından çıktıktan sonraki birbizimi çektiğimiz videoyu.
daha yaz yeni baslamısken turuncu, mk ve benim evde cektiğimiz videoları.
kızların,ben amerikaya gitmeden önceki gün çekilmiş bana şarkı söyledikleri videoyu.
hepsine fazla dikkat çekmemek için burnumu tutarak güldüm.
hayatımın belli dönemlerinde hayatıma girmiş (ve bazen çıkmış) insanlarla hala baska bi evrende aynı şekilde gülüp o anı yaşayıp o videoyu çekiyorum aslında.
yaşadığımız an asla bitmiyor. yaşanmış şey asla geçmiyor.
aradan ne geçerse geçsin, baska bi evrende, bi gezegende, farklı zaman diliminde, bu kız o insanlarla ölümüne gülüyor.
ama ayrım şurda başlıyor,
o ekrandaki 5 kişiyle herzaman hiç durmadan gülüyor.
ym.mk.uzunmk.şş.mz.


g.a

23 Ocak 2011 Pazar

Aşkı kırmanın parcalamanın temel acıklaması


Biri öbürü için degişti.
çünkü ilk başta onu terketmişti, istememişti.
sonra geri döndü, 2. sansı elde edince.
Sevgisini ispatlamak için değişti.
Öbürü birinin kalbini kırmasına o kadar dayanamadı ki
canı o kadar yandı ki, o da değişti.
Biri bu sefer duyduğu aşkla düzgün olmasını isterken aralarındaki şeyin,
bilmiyordu öbürünün duyduğu dayanılmaz aşk yüzünden herşeyi kırmaya başladığını,
toparlamadığını, düzeltmek istemediğini.
Yıkıntıların üstüne yeni bi aşk'ın kurulmayacağını bilmiyordu.
Çatlaklardan sızdırıyordu.
Yapıştırılan parcalar uymuyordu.
Birarada kalamıyordu, eski haline dönemiyordu.

- bazen bazı hikayeler böyle olur.

g.a

19 Ocak 2011 Çarşamba

vi




keman çalan bir keçi olmadan mutluluk mutluluk olamaz. dün gece çok hasta olduğum için erken yattım ama bir türlü tam olarak dalamadım. kopuk kopuk rüyalar gördüm hepsi de kötü olan bir sürü parça. ve saat kaçtı bilmiyorum ama telefonum çaldı. bazen uyurken insanlar arıyor ve telefonu parçalamak istiyorum, çekiçle kırmak ve susturmak istiyorum açıp da konuşmak zor geliyor. ama dün geceki gibi aramalar.. onlar başka bi dünyadan geliyo gibi. hemen açılması sabaha kadar konuşulması gereken telfon görüşmeleri. kalp atışlarının hızlanmasına neden olurlar.. konuşma bitti, gözlerimi kapadım ve anında uyudum. sabaha kadar uyanmadım ve rüyamda uçtuğumu gördüm. bir de keman çalan bir keçi..
m.z

15 Ocak 2011 Cumartesi

belirsizlik nedir? bi olayın öyle ya da böyle olmaması durumuna belirsizlik denir. kötüdür. beklemekle kardeştirler. birinin olduğu yerde öteki de vardır.
m.z

10 Ocak 2011 Pazartesi

Alerji

blogumuzun bazı obsesif takipçileri var.
gerçekten var. yan tarafta bulunan izleyicilerden bahsetmiyorum, bunlar başka insanlar.
onları düşününce içim kan ağlıyor. üzülüyorum ya,, biz bloga yazmayı bırakınca ne yapıcaklar acaba, neyi byle saplantı haline getirecekler.
cok zor kabullenmeniz biliyorum ama buna da unlike.
bi gün kendinize zarar vericeksiniz ama valla can't touch this.

g.a

adı olmayan yazılara yazık. adı olmayan çocuklar gibi



yarı mutlu.. yarı huzurlu.. yarı komik.. uzun zamandır hayatımda olan yarımların bu aralar bir bütün olmaya başladığını farketmek beni ayrı bir boyuta taşıdı. benim ihtiyacım olan şey seni unutmak değil. kesinlikle değil. ihtiyacım olan şey sensin. gece rahat uyumak sabah "içimde bir sıkıntı var" demeden uyanmak bunun bir işareti bence. zamanla geçer yalanı da kocaman ama kocaman bir yalan. bazı yalanlar var ufak tefek hani onlar o kadar yalan özelliği taşımıyor. ama zamanla geçer yalanların babası.. harbici yalan. zamanla hiç bir şey geçmiyor düzelmiyor. belki biri ölür bu dünyadan tamamen göçer gider o zaman acı zamanla yok olabilir ama arada hatırlanabilecek ya da görülebilecek şeyler zamanla geçmez. o yüzden bundan sonra kimseye zamanla geçer demicem. zamanla geçmez arkadaş. hatta zamanla daha da beter olur bu bir gerçek.
neyse ben hala tam bütün değilim ama bütün olmaya yaklaştığım bir zaman dilimi varsa o da şu an!
m.z

6 Ocak 2011 Perşembe

BİZE NELER YAPTIN BÖYLEEE????
m.z

Değişşim

Şimdi bakıpta bu blog'un hali ne yaa.. deme seVgili ikiz kardeşim, eski halinin cok oricinıl oldgunu biliyorm ama arka plan cok bogucuydu insanı okurken yoruyordu, ya da bence öyle. Sanki bunla okunması daha basit gibi, daha ferah, nemsiz rutubetsiz gibi. Hele hele arkada yagmur damlası var diye galiba. ne biliyim böyle bi huzur dolu felaaanss.. işte, bilemiyosun ki. neyse begenmessen deiştir bebeyim. "bebeğim"i de bebeyim dye yazmayı çok seviyorum. çok şirin değil miyim? ehe. yerim beni.

g.a

4 Ocak 2011 Salı

O Zamanlar

"
Başkalarıyla seviştiğini insanlar anlatınca bana, zihnimde kurtların bedenini parçaladığını düşünüyorum.. ölüyorsun, yok oluyorsun, parça pinçik kayboluyorsun kalbimde.. Ölmen değil de parçalanmaktan zevk alman canımı acıtıyor… "


kalbim acıdı.
pucca ölsün de bizim değerimiz anlaşılsın ne zaman bu kadar iyi yazıcağımı merek ediyorum.

g.a

2 Ocak 2011 Pazar

telefonunun şarjı biten kız arka koltukta oturuyor

Neyseki bugünkü taksici o kadar çok konuştu ki, düşünmeyi ve hayal kırıklığımın yol açtığı komplo teorilerini uygulama isteğimi unutturdu. Cuma akşamı hukuk çalısırken gözümün önünde kafanı vücudundan ayırıyodum aslında. A'nın kaybettiği çantayı B'nin bulup C'ye satması ve C'nin de bu çantayı annesine hediye etmesi ile pek ilgilenemedim yani. İnsanların yakınındaki insanlara dikkat etmesi gerekir çünkü gittikçe onlara benziyorlar.

Güldüğüm bişey var. insanlar blogda kendilerinden bahsedildiğini görünce bir heycana kapılıp kendi kendilerinin (çok üzgünüm ki) g*tlerini kaldırıyolar. Bu çok komik bir durum çünkü onların hiçbi vasfı yok aslında sadece üstlerinden bir hikaye anlatıyoruz o kadar. Yani sadece kullanılmış oluyorlar

Bi insan neden kullanıldığına bu kadar sevinir?
Kimse kullanmıyor mu yani bu kadar mı aciz acaba?

Kimse çenesini kapatamıyor çok komik bi şekilde o kadar çok konuşuyorlar ki. yalan doğru farketmez, ben konuşmadıkça hakkımda daha çok konuşuyorlar. çok gülüyorum her duyduğumda "aa demek bunu da yapmışım hiç haberm yoktu" diyorum kendi kendime.

Bi de şu var, insanlar kendi düşüncelerini söylesinler, gelip gidip gerizekalı arkadaşlarının dolduruşuna gelip salak salak konuşmasınlar bana. Çunku hiç çekilmiyorsunuz, çok uzun zamandır da çekmiyorum zaten.

p.s: yazıyı yazalı 10 gün olmus yayınlamayı unutmusum.

g.a