30 Ekim 2011 Pazar

zeytinyağı

küçük çocuklar arabada uyudular mı asansöre binip yukarı çıkmak bir ölüm halini alıyor. bu nedenle hasanı 1 saatlik yol boyunca uyutmamaya çalıştım. o kadar çok uğraştım ki bir süre sonra acaba uyusa yolculuk benim için daha mı kolay olurdu diye düşünmeye başladım.tam 5 saniyelik düşünmemi fırsat bilip koltukta uyuma pozisyonuna geçiyordu ki çığlık atarak uyandırdım. bu sefer de çok korktu. ben sakinleştirmeye çalışırken aklına güzel bir fikir geldiğini söyledi. şu saçma sapan kelime oyununu oynamak istedi. son harfiyle başlayan yeni bir kelime bulma oyunu. kaybederse uyumayacaktı ama ben kaybedersem susup uyumasına izin vermem gerekiyordu. oyundan nefret etmeme rağmen kabul ettim zaten biz kazanana karar verene kadar eve varmış oluruz diye düşündüm ve heycanla tamam başla dedim. ilk söylediği kelimenin "yağ" olacağını hiç düşünmemiştim! ben sustum o uyudu kucağıma alıp yukarı çıkarmak zorunda kaldım. önünde saygıyla eğiliyorum kardeşim.
m.z

27 Ekim 2011 Perşembe

Arı kovani

Bugünkü aramalarının hepsini izledim. Her sey gibi duyularım da o kadar çok karıştı ki telefonları izleyip telvizyonlarla konuşuyorum. Yemeklere dokunup insanları yiyorum. Bu garip dunyanın içnde tek basıma gerilere gidiyorum. İlerlemek kelimesinin anlamını unutalı o kadar uzun zaman oldu ki zaman da onla birlikte uçup gitti. Geriye kalanlarımız için kurtuluş yok sanırım. Mücadele edlicek ne varsa uçtu gitti. Ambulansla ülke turu yapicaklarmis doğal olarak bir daha ne zaman görürüz onları bilmiyorum. Konuyu dağıtmayalım bugünkü yazım bı amaca hizmet ediyo. Dediğim gibi bütün aramalarını ve mesajlarını izledim dinledim. Mesajini okuyup gözlerimi yumdum sıkıca. Onu da yeni buldum çok fazla sıkınca gözümü ağlamıyorum. Senle konuşamam henüz. İstersen saatlerce ara elimden gelen bı sey yok açamam. Beynimin ici arı kovanı gibi eğer konuşursak kafamda o kadar çok sey dönmeye uçmaya baslar ki elektrikli testereyle ortadan ikiye ayırmak isterim onu da yapamicama göre ya alkole ya da uyusturcu başka seylere vermek zorunda kalırım kendimi. Bunu istemiyorum! Sen mutluyken benim mutlu olmak için dışardan yardım almam kabul edilemez. Ben kabul edemem yani. Kucuk sarisinla dunyanın en güzler iliskisini yaşıyor olman ya da bu yonde bı adım atmış olman beni bu kadar etkilememeli. Ama gördüğün gibi delirdim. Anneme benzedim
ve buna sen sebep oldun. Telefonu acarsam kapadigimda hiç bı sey yolunda gitmicek benim için o yüzden açamam. Açıklamalarını da duymak istemiyorum zaten. Sana beni bırakırsan seni öldürürüm demiştim yanlış söylemisim beni bıraktın ve ben her gün kendimi öldürüyorum. m.z

26 Ekim 2011 Çarşamba

eller güler



cem karacanın bi şarkısı vardı öyle bir geçer zaman ki dizisi hatırlattı soradan. ne güzel şarkıydı di mi ben severdim yani.
üzgünüm bugün, kızgından ya da saçmadan ziyade üzgünüm. geçirdiğim evreler o kadar belli ki ben hiç şaşırmadım büyük ihtimalle burayı okuyan kimse şaşırmamıştır. ilk önce sinirlenirim saydırmalar başlar. sonra saçmalamak ve ardından sakinleşip üzülme.. mutlu musun? ben ağlarken sen hep mutlusun. şimdi de mutlu musun bilmiyorum ama öyle olduğunu düşünmem için güçlü sebepler var elimde. elimde eskiden o kadar çok şey vardı ki bugünkü halini görünce içim acıdı sadece bi gezegen var. g.a'nın gösterdiği bir dövmeyi çok beğendik ben de elime çizdim. elimde avcumda kalan bi tek bu mürekkep gezegeni. mürekkeplerin şarap olduğu bi gezegen. sarhoş olmak için mürekkepçilere giderler burda. bizde kalem yok diyen mürekkepçiler şişeyle vermeyi teklif ederler ve benim gibi düşünmeye devam ederse deliricek gibi olanlar da bu şişelerden içer mürekkebi. harfleri ve çizgileri içmekten kendini kaybedenler telefonlara sarılır çalsın diye beklerler sonra da çalan telefonu izlerler. açmak yasak! öğretmediler mi bunu size? gezegendeki en büyük tabu. telefonlar açılmaz. herkes işini iyi yapabilsin diye kimse telefonla konuşmaz. kötü haber alma olasılığına karşı bu yöntemi geliştirmişler, iyi de etmişler. mürekkep gezegeninde yaşayan melolar hep sevgiyle yaşarlar.
eğer biraz gücüm olsaydı gerçekten seni ilk gördüğüm yerde döverdim, bana çok iyi gelirdi senin canını acıtmak ama minyonum işte yapıcak bi şey yok. bi de sarışın olsaydım tam senliktim aslında. neyse artık napalım..
m.z
gerçekten bobo diye bi sevgilim olmasını ve onunla uzaklara gitmeyi isterdim telefonların çekmediği böylece aramaların beni bu kadar üzmeyeceği bir yere.
m.z

cehennemin dibine sana yer ayırttım bol bol sarışın varmış



konsol olan arkadaşlarından sadece bir başlık olarak bahsetmen ne kadar olumlu bilemiyorum melo.
sevgilin bobonun gönderdiği tatil notlarının çevirisinde bazı hatalar yapmışsın sanırım. sana bi kaç tane örnek veriyorum:
third day
getting up 7,not really
that was the plan but we got up at 9 i belive
üçüncü gün
7de uyandık
hmm hayır galiba 9
hmmm galiba 7de uyanma planımız vardı ve 9da uyandık
hmmmmm hayır galiba 9da uyanma planımız vardı ama 7de uyandık
inanıyorum ki yanlış bir zamanda yanlış bir yerde uyandık
uyanmamız saçmaydı sonsuza kadar uyumalıydık
(bu notu böyle çevirdiğine inanamıyorum melo bence sen söylemesini istediğin şekilde çeviriosun biraz yorum katmanın kimseye zararı yok zaten)
leaving
the bus for trapania was leaving at 11.43 and sixteen and a half second anyways(the bus time tables in ı... are hard to understand)
ayrılma
trapania'ya giden özel jet saat 11.43te ayrılıyor ve tam 16saniyede cehennemin dibine ulaşmayı başarıyordu. bana jete binip binemeyeceğimizi sordun. cehennemin dibi batı romalıların inşa ettiği bir cehennem similasyonuydu. gidiyordun, bir daha dönemiyordun. ama o jet o kadar güzeldi ki.. dünyanın bütün nümetleri o jetin içindelerdi. en büyük nimet mesela. ölümünü görüp cep telefonunla bunun nasıl bir deneyim olduğunu paylaşabiliyordun. ölümü gör hadi gidelim burdan. ölümü görmenin en büyük ayrıcalık olduğunu kim öğretti sana? burası iyi gelmiyor sana hadi çıkalım.
(melo ölümü görmek istemen çok saçma neyse ki bobo ordaymış ve seni vazgeçirmiş. İNANAMIYORUM ben de senin gibi oldum kurgulara kendimi kaptırmamalıyım)
m.z

25 Ekim 2011 Salı

küçük korkular



her zamanki gibi çikolata yiyorsun. seni tanıdığımdan beri sürekli çikolata yiyorsun. yüzüne ten rengine ve bluzuna renk verdiğini sanıyorsun kakaonun. o renk gelmiyor melo. o renk dediğin şey senin uçmaya karşı duyduğun derin korkudan kaynaklanıyor. korkuyla mücadele ederken bunu bir besin maddesiyle yapmaya çalışman yanlış. gerçek savaş aletleri kullanmalısın. mesela rusları seviyorsan bir kalaşnikof. mesela amerikalıları seviyorsan bir atom bombası kullanmalısın. hadi at melo,hadi bir atom bombası ne olacak. minicik bir şey.
m.z

arkadaşlarımın bazıları konsolos bazıları konsol oldu



ipotek kelimesini çok sevdiğim için kullanıyorum.bana ipek kelimesini ve ipekli kumaşlarla kozalı böcek bahçelerini çağrıştırdığı için seviyorum. sevdiğim şeyleri kullanmaya özen gösteriyorum. bu tam sana göre bir cümle değil mi?
uçağımızın kaptan bir pilotu vardı. bu sendin. bu kaptan pilot gemisini limana yanaştırmak istiyordu belli ki. gözlerinin içindeki insanlar ona bakıyordu. bu görüntüye dayanamıyordum. insan silüetlerinin onun aklını çelmesine, beni çılgına çevirmesine izin veremezdim. gözlerinin içinde yalnızca ben olmalıydım. o gözlerin başkasını görmesine dayanamıyordum. bu yüzden baktığı yeri doldurmak için sürekli yedim, çok yemiştim ve hala yiyordum. genişlemeye çalışıyor, bir dünya yaratmaya çabalıyor, onun bu dünyada görüp göreceği, ölüp öleceği, sevip seveceği tek şey ben olmaya uğraşıyordum- yeme işini abartayım biraz daha. sürekli hamur işi ve şerbetli tatlı, börek bakalava kek yiyeyim- genişledikçe kapladığım alan artıyor onun görüş alanında daha nüfuzlu hale geleceğimi düşünüyordum. ama olmadı. sarı çiyanlar hep kazanır zaten.
m.z

24 Ekim 2011 Pazartesi

i want that too



bilmemne havaalanına hava almaya gitmiştik. iki kişiydik. birimiz kadın birimiz ise erkektik. birimizin turuncu saçları ve çilleri, öbürümüzün güzel yüzü ve seçimleri vardı.
turuncu saçlar ve çiller birkaç dönümlük yemyeşil bir çiftlikte annelerin fransızca babaların almanca konuştuğu, eriklerin ve avakadoların salataya dilimlendiği, ineklerin tereyağı tavşanların et verdiği bir yerde büyümüştü.hürriyet bir gazete ismi değildi. hayır kesin değildi. turuncu saçlar ve çiller de gerçekten turuncu değildi. anlatabiliyor muyum?
birimiz uçakla dünyanın öbür ucuna diğerimiz sadece ortasına gidebilmiştik. dünyanın öbür ucuna gidebilenin erkek ortasında kalanın da kadın olduğunu tahmin edebildin değil mi?
birimiz bi dili anadili gibi, birimiz dört dili anadili gibi konuşabiliyordu.
iki kişiydik. birimizin bir evi birimizin her yeri vardı. birimiz sürekli eve dönmek istiyor birimiz kendini sürekli evde hissediyordu.
birimiz sürekli ilerlemeye çalışıyor ama hep geri kalıyordu.
imreniyor
kıskanıyor
dayanamıyor
yaralanıyor
yaralanıyordu.
birimiz birimizin başına gelenleri izliyordu. izleyenin erkek başına gelenin kadın olduğunu farkettin değil mi?
başına gelen kadın mikrofonu eline alıp üzerindeki lacivert kadife elbisenin verdiği menekşelikle anılarını anlatmaya başlıyor..
beni ne hale getirdiğini anladın değil mi?
m.z

23 Ekim 2011 Pazar

sevgiyle nefret arasında ince bir çizgi yok çin seddi var



kendimi çok uzun süre her şeyin sorumlusu gibi hissettim ve sen buna izin verdin. hep en kötü benmişim gibi davrandın. bu sırada kendi yaptıklarından bana bir kere bile söz etmedin. aramızdaki fark neydi bilio musun? senin güçlü olman. her türlü. hep daha güçlüydün benden. bu yüzden de her şeyi daha kolay atlattın. atlatamadığını söylediklerini bile aslında çoktan unutmuştun. sanki yalan söyleyen benmişim gibiydi hep diil mi? aslında en çok yalanı senin söylediğini nasıl anlamadım? ben yakalarım böyle şeyleri genelde? nasıl anlamadım ki? önceden olanda hadi neyse kendimi halaaa çok suçluyodum da beni en son terk etmende nasıl anlamadım eski sevgiline dönmek istediğini.. sen o kızı seviodun zaten sevmeye de devam ettin hep. kendimi asıl zannederken yedekteki olduğumu şimdi anladım. asıl o vardı ben onun boşluklarını mı doldurdum acaba ya da sıkıldıkça eş mi değiştiriyosun? her napıosan devam et canımı bundan daha fazla yakamazsın zaten. beni terk edersin sonra kendini hatırlatırsın sonra eski sevgiline dönersin bundan sonra olacaklar ezberimde.. yine beni ararsın çünkü seni düşünerek ölmemi istersin. sen eski sevgilinleyken benim sadece seni düşünerek bi iki yıl daha ağlamamı istersin sonra da başkaları olur senin için ama arada beni hep hatırlarsın ve kendini de hatırlatırsın tam da benim unutmaya başladığım zamanlarda..
m.z

18 Ekim 2011 Salı

populeyşın iz big

kimseye güvenilmez! ben güvenemem kimse de kimseye güvenmesin. insanlar atar tutar bi şeyi yaparım der yapmaz. seni mutlu edicem der etmez. hep yanındayım der olmaz. o yüzden güvenmiceksin. gerek yok sonra her şey ortaya çıkınca daha kötü olur yani. sen bilirsin güvenicem dersen de.. ama bak tavsiye sana diyorum ya gerek yok!!!!
m.z

10 Ekim 2011 Pazartesi

Seni Gördüğüm Günü


"Öyle sarhoş olsam ki" diye bi şarkı var ya eskilerden öncelikle tanju okan'ın sonra diğer herkesin söylediği. Çocukluğumdan beri çok severim, anladığımı sanmıyorum sözlerini ama melodisi hoşuma gidiyordu muhtemelen. bu gün duşta aklıma geldi. açtım bilgisayarı defalardır dinliyorum.
Nereye bağlıycaktım di mi?
Bilmem, bayadır neyi napıcağımı unutuyorum.
Güzel şarkı ama dinleyebilirsiniz. Tavsiyemdir.

g.a

8 Ekim 2011 Cumartesi

aklıma ne geldi biliyor musun? "gül bahçesi" ama bildiğimiz gül bahçesi değil. koluna yaptığım gül bahçesi. ancak 5 yaşında bir çocuk bunu yapıp da bu kadar mutlu olabilir. bir de ben :D
m.z

someone like you



bunların hepsi bir sona ulaşıcak nasıl olsa. ben istesem de istemesem de. ama umulmadık zamanda vurulup, seni birilerine benzetmek sonra arkandan koşmak zorunda kalıyorum. sevmem sokağın ortasında elimde onlarca eşyayla koşmayı. olabiliyor böyle tesadüfler ama olmamasını diliyorum. her gün "bugün normal bir gün olsun lütfen" diye umarak çıkıyorum evden ama hergün şanslı olamıyorum. olsun kaydettiğim gelişme takdir edilmeli. kimin tarafından?
m.z

6 Ekim 2011 Perşembe

gülen gülmüştür




beni çok güldürdün:D belki de bütün gün seni görmeye çelışmamın nedeni buydu çünkü senle konuşmicak olsam hayatta o saate kadar o aptal dersi beklemezdim. ama durumu açıklığa kavuşturalım senden hoşlanmıyorum. hayır malesef sadece saatlerce beni güldür istiyorum. 5 saat boyunca dünyanın bütün problemlerini çözdüğümüz için çok mutluyum!
m.z

1 Ekim 2011 Cumartesi



insanlar beni çok kırarlar. belli etmem önce sonra tuvaletlere kapatırım kendimi ve ağlarım. bazen sessiz ağlarım ki giren çıkan insanlar anlamasın. bazen de o kadar sesli ağlarım ki.. tutamam kendimi çünkü. ses çıkarmamaya çalışsam da dayanamam hıçkırarak ağlarım. konuşmaya çalıştığımda hıçkırıklarım hala geçmemiş olur ve hep nefes alırım bir türlü aldığım nefesleri veremem ölmek üzereyim zannederim. bilen bilir nefessiz kalmaktan çok korkarım. küçüklüğüme dayanan büyük bir sorun. ah o küçüklüğe bi inilse neler neler ortaya çıkar.. bunları bir tek ben bilirim. neden herkes ilk tanıştığımda gözlerime bakıp her şeyi anlayıp ona göre davranmaz ki? sevdiğimi inkar ettiğim bir çok şeyi aslında çok severim ya da üzülmem dediğim şeylere üzülürüm. insanlar kendileri anlamadıkça anlatmayı sevmem. çok yakınızdır o başka anlatırım saatlerce onaylasın beni isterim. o da sırf yalnız kalmamakla ilgili bir sorunum. hissettiklerimde bile yalnız olmayı sevmem. ama öyle çok olmayı da sevmem. biri daha olsun yeter. iki kişilik işler hep ilgimi çeker. ne kadar az insan o kadar az sorun demektir. bazen artık sevmediğim bi insanı aramak ve "bana neler yaptı biliyor musun" diye hödüğün tekinin yaptıklarını anlatmak isterim ki beni terk etmesinin sonuçlarını daha kolay gözleri önüne getirebilsin. ama yapmam çünkü bilsin istemem. anlasın isterim. hep bu yüzden böyleyim zaten. anlaşılmak isterim ama anlatmadan anlaşılmak.. konuşamam ben söyleyemem. isterim ki o anlasın. o da hiç anlamadı..
m.z