29 Eylül 2010 Çarşamba

insan sinirlenince neler de yaparmış öyle.. hiç bir zaman aklına hayaline gelmeyecek bir cesaretin etkisiyle nelere yeltenirmiş.. o kadar şey paylaştığı kişiyi nasıl da gözü görmezmiş.. yaşadıkça öğreniyosun işte.
bazen dayanamayıp dinledim bu kavgaları, bazen içeriye kaçıp son ses müzik açtım tek kelime bile olsa duymamak için, bazen de sadece baktım boş boş.. ama hiç biri bu kadar zor olmamıştı. hiç biri; normalde beni sinir eden o yüzün masum bir şekilde gözleri dolu dolu neler olduğunu anlamaya çalışmak için kocaman ayrılmış gözlerle bana baktığı gün kadar zor değildi. açıklama yapamak, onu olayların dışında tutmak mümkün değilken ve küçücük bedeni sarsılırken kollarımda elimden gelen tek şey sarılmak ve ağlamak oldu. bunları yaşatmaya ne hakları var? onu üzmeye, şimdiden bunları aklında sorun ettirmeye ne hakları var? ve ikisi de üzerine düşenleri yapmadıktan sonra onlara anne-baba demeye ne gerek var?
m.z

26 Eylül 2010 Pazar

hatalar ve sonuçları ve uyumaya korkmakla ilgili


düşünüyorum ve "iyiyim" diyorum. düşünüyorum ve "bok gibiyim" diyorum. düşünüyorum ve "düzelicem" diyorum. sadece bir rüyayla kocaman haftanın, 7 günün, 168 saatin, 10080 dakikanın, 604800 saniyenin senle geçmesine son vericem diyorum. kafamda senle yaşamak yerine önemli şeyleri yerleştirmek istiyorum oraya. her anıyı söküp atıcam diyorum kendime her defasında.

milyonlarca küçük iğneyi vücudumun her noktasına batırıyorlarmış gibi hissettiğim sabahlar yataktan bile çıkamıyorum. sabah uyanıp panjurları kapatıyorum ve uyumaya devam ediyorum öğlen uyanıp kendi kendimi çıldırtıyorum düşünerek ve tekrar uyuyorum uyanıp ağlıyorum ve yine uyuyorum. buna neden olan tek şey rüyalar.. rüya insanın aklını karıştırıyo. gerçek olanın hangisi olduğunu anladığın andaki bunaltı.. baskı.. üzüntü.. yaşamayı ve alışmayı zorlaştırmaktan başka bir işe yaramıyor. senin olduğun rüyalar beni mutlu etmiyor artık. seni görmemek için yapabileceklerimi yapmaya çalışıyorum aklıma getirmiyorum seni hiç ve işe de yarıyo, yani yarıyodu. düne kadar yarıyodu. artık değil. dün kafamdan atmaya çalıştığım, gerilere itip unutmaya çalıştığım hayali öylece aynen istediğim şekliyle gördüm. her şeyin düzeldiğini düşünürken de uyandım ve gidip panjuru kapadım.. sıkıldım artık ben. tamam şimdi bitti dediğimde yeniden ortaya çıkıyosun, sıkıldım ben bundan. düşünmemek işe yaramadı işte. özledim seni çok özledim çok özledim çok özledim!!!!!!

pizza yediğimiz günü hatırladın mı küçük çocukların parası olmadığı için nerdeyse ağlıyodum ve sen de gidip onlara yemek aldın sonra da "seni hiç bir şeyin üzmesine izin vermem tek istediğim mutlu olman" dedin. ben de gülümsedim ve içimden "seni seviyorum" dedim. ama belki de dışımdan söylemeliydim.
m.z

24 Eylül 2010 Cuma

poor woman



bugün günlük rutin işlerimi bitirdikten sonra g.a ile buluşmaya gittim. yanında m.k'da vardı. suadiye havelkada oturduklarını söylediler ben de yanlarına gitmek için uzun bir yol katedip sıcaktan pişeceğimi düşünerek kot ve uzun kollu kalın olmayan salak bi şey ve ince bağcıklı ayakkabılarımı giydim. tam yola çıkmıştım ki annem yanımdan geçerken durdu ve seni bırakmamı ister misin dedi. ben de tamam dedim. ama yolun yarısında başka bi işi olduğunu hatırlayarak beni attı arabadan. teşekkürler anne. kızların yanına gittim sarıldım kocaman ikisini de çok özlemişim. oturduk orada sonra g.a ile birlikte başka bir yere gittik ve biraz daha oturup ne kadar şanslı(!) birer genç olduğumuzu konuştuk. bu sırada gördüğümüz yakışıklı çocuklar ve uzun bacaklı bronz tenli kızlar mutluluğumuza mutluluk kattı. ve oradan da kalkarak m.g ile buluşmaya gittik. kıyafet baktık onu baklerken ama o gelene kadar benim eve gitmem gerekti. yeniden yola çıktım bu sefer eve doğru. o sıra gök gürültüleri ve mavi mi beyaz mı olduğuna karar veremediğim aydınlanmalar oldu gökyüzünde.. ardından yağmur! artık kova değil bildiğin su deposunu döktüler kafamızdan aşağı. eve doğru koşmaya başladım ama bunun çok anlamsız olduğuna karar vedim çünkü eve daha kilometreler vardı, koşmak beni daha az ısatmicaktı. yavaşladım. saçlarımı açtım çünkü toplu ve ıslak olunca daha çirkin oluyorum. yağmur başladığı anda etrafta kimse kalmadı zannediyordum ki lanet olsun iki kişi daha vardı. uzun bacaklı bir kız ve yanında sarı saçları yağmurun etkisiyle yüzüne yapışmış, giydiği tişört ıslanarak bütün kaslarını ortaya çıkarmış, yakışıklı yüzünde ıslanmasını engellemeye çalıştığı sevgilisine bir taksi bulmaya çalışmanın heycanıyla saçma bir ifade olan dünyalar yakışıklısı bir içim su dediğimiz türden güzel bir çocuk. o sırada durdum. kızla çocuğa baktım. kendi halime baktım. ıslakken iğrenç göründüğüm bir kez daha aklıma geldi ve yanımda benim için taksinin önüne atlayacak tek bir kişinin bile olmadığı gerçeğiyle yüzleşerek orada bekledim. neyi beklediğimi ben de bilmiyorum. belki de çocuğun bana acıyarak "gel sen çok ıslanmışsın bu taksiye bin git evine bacım biz bi sonrakine bineriz" demesini bekledim. belki de yanındaki kızı bırakıp beni kucaklayıp öpmesini bekledim. belki de en azında beni görmesini bekledim. hadi ama o kaldırımda benden başka insan yoktu yani bu çok da küçük bir ihtimal değildi. bu ihtimallerin hiç biri gerçekleşmedi. ve ben yürümeye devam ettim. ıslanan ayakkabılarım her adımı daha da zorlaştırdı. işenmiş bi bebek beziyle yere basıyorum da her bastığımda dışarı sular fışkırıyo hissi veren ayakkabılarımla birlikte yarım saatlik yürüyüşün ardından kalabalık, yapılması gereken işlerle dolu evime ulaştım.
gönül isterdi ki evime geldiğimde annemin verdiği bir öpücük, ablamın güler yüzü, kardeşlerimin odalarını toplamış olmalarıyla aslında ne kadar da şanslı bir kız olduğumu farkettim gibi bir son yazabileyim. fakat böyle bir sona ulaşma ihtimalim yakışıklı çocuğun beni öpmesinden bile düşük bir ihtimal..
m.z

23 Eylül 2010 Perşembe

İlişki Ne Demekti?



Bu aralar gittiğim yerler, zaman geçirdiğim insanlar, konuştuğum konular bana şunu farkettirdi inatla: "senin hayatında uzun süreli hiç kimse olmamış kızım."
İnsanların 3 aylık 5 aylık 1 yıllık 3 yıllık ve hatta 5 yıllık sevgilileri var olmuş zamanında ve bazılarının şuan hala var.En basitinden ablam 2003'den beri aynı kişiyle çıkıyor ve yakında evlenicekler.
Benim en uzun ilişkim 5 ay sürdü.O da 3 yıl önceydi, onun dışında çıktıklarımda lisedeydi.O kadar eski ki hatırlayamıyorum bile, ne yaptığımı, nasıl davrandığımı...
Şuan konudan o kadar uzağım ki, ilişkinin ne demek olduğumu bile bilmiyorum.
Bu zamana kadar çok hoşlanıpta çıktığım kimse olmadı, hoşlanıp da çıkamadığım kimse de olmadı.İşin acı yanı sanırım kimseden o kadar hoşlanmadım ve hoşlanacağım ümidini de gün geçtikçe kaybediyorum.Bütün o takılmacalar, "ilişki bana göre değil" demeler,"üstüme çok geliyosunlar"...
Sonuçta bi baktım elimde hiçbişey yok.
Biri:-"Ben bilmem kimle 2 yıl çıktım, şöyle yaptık, bana böyle davrandı, hayatımda yeri çok ayrı.."
Ben:-"evet ben de, adı her neyseyle bikaç saat takıldım, hamburger falan aldı bana iyiydi yani ilgiliydi baya..."
Bir süre sonra diyalogların çoğu buna çok benzer bi şekle dönüştü, o kadar uzun zamandır bu şekilde yaşıyorum ki, öncesini ciddi anlamda hatırlayamıyorum.Bu konuda anlatıcak hiçbirşeyim yok.Bu durumdan çok sıkıldığımı da kısa süre önce farkettim sanki 100 yaşındaymışım da artık düzenli hayata geçmek istiyormuşum gibi, insanlar böyle mi evlenmeye karar veriyor acaba? İşte bilemiyorsun ki...
Herkes birbirinin aynı, her olay birbirinin aynı, hepsinin sonu aynı.. Uğraşmak ve herhangi birine çaba harcamak bile gereksiz geliyor.Sonuç olarak ben bunların hepsinden çok sıkıldım, emekli bi subay bulup, güneye yerleşip, domates toplayıp, örgü örmek istiyorum.
Napalım, ben de hayata bir yerden tutunuyorum işte...


g.a

22 Eylül 2010 Çarşamba

kiss me



aşk dediğin laftır derler şarkısını dinlerken aşık olmak isteyen bir tek ben miyim?
aşık olmalı kalbim atmaktan yorulmalı bana bakmadığı gün tüm iç organlarım patlamış gibi olmalı ve her şey düzelip de beni ilk defa öptüğünde erimeliyim.
bunu daha önce yaşadım mı hatırlamıyorum genelde milyonlarca defa iş olsun diye öptüğüm insana aşık olurum soradan. yani hiç aşık olup da öpüşmedim sanırsam.
tanrım hayalimdeki aşkı gönder bana lütfen!
m.z

20 Eylül 2010 Pazartesi

charming




erkekleri severiz. aynı zamanda onlardan nefret ederiz. dünya üzerinde erkeklerden nefret eden kadınların hep daha fazla olduğunu düşünmüşümdür ama bu aralar erkeklere bayılanların daha fazla olduğunu düşünmeye başladım. yakın çevrem olmasa da çevremde fazlasıyla mutlu çiftler var. yapış yapış sevgililer. öğk!


g.a ve ben şu an farklı duyguları taşıyoruz. ben sevmeme o da sevme zamanında. bir süre sonra da tam tersi olucak ben sevgi için zırlarken o "saçmalama be" dicek ve bu böyle sürüp gidicek.ama yıllar sonra o siyasette ve ek iş olarak da mankenlik yaptığında ve ben büyük ihtimalle bir çocuk yanımda yürür biri karnımı tekmeler ve biri de bebek arabasının içnde debelenirken hala aynı halde olmaktan çok korkuyorum. bana bok gibi davrananı diil de beni seveni sevmek istiyorum. bugüne kadar gelmeyen mucizenin artık gelmesini ve beni değiştirmesini istiyorum. ve g.a'yı da(o bu konuda ne der bilemiyorum)!


mutlu tek bir ilişki yaşayamayan sevme özürlü kız olmaktan kurtulmak istiyorum. çok şey mi istiyorum? bu soruyu her sorduğumda kendime verdiğim cevap gibi: HAYIR! aslında çok az şey istiyorum.


m.z

17 Eylül 2010 Cuma

So I Was Late For A Class♥


Sevgili dostlar;
Uzun zamandır blog'umuzla ilgilenemedim, gecen gün güzel arkadaşlarım e.o ve y.m söyledi "blog'a ne zamandır bişi yazmıyosun ya bakıyoruz birşey yok?" gibilerinden.. Evet elle tutulur birşey yazmadığımın farkındayım ve m.z'de öyle.

Hayır kesinlikle boşlamadık, kendi adıma konuşursam eğer sadece kafamı toparlayamıyorum son zamanlarda, yazıp yayınlamadığım yarım bıraktığım birçok yazı taslaklarda duruyor, yayınlanmayı bekleyerek.. Ama belki de o günü hiç göremeyecekler, kim bilir.


Yazının başlığı jack johnson'ın güzelim şarkısı "do you remember"da geçen bir söz, jack johnson'ı çok severim bu şarkıyı da öyle, nedeni m.z'yle dinlediğimiz ilk j.j şarkısı olmasının yanı sıra çok da güzel bir öyküsü var. Antiparantez söz bi ara m.z'nin de nickiydi, o yüzden bu kısmını çok seviyorum.Ve okulum açıldığı içinde bu başlık iyi gider dedim.
Bu arada resimdeki kız benim, zenci ya ordan :)
Son zamanlardaki halimi anlatmam gerekirse biraz fazla "şımarık"ım, ama şirin şımarıklardan, ya da en azından öyle olduğumu umuyorum.Bu durumu okulumun açılmasına bağlıyorum, fakülte, arkadaşları yeniden görme falan derken bi şımarıklık geldi bana ama açıkcası halimden çok memnunum pek de değiştirmeye niyetim yok gibi, tabii zaman neyi gösterir bilinmez.Belki kısa bi zaman sonra eski halime dönerim yani daha az şımarık olan halime..
Ve düşündüğüm şu ki herkesin bi' şekilde birine ihtiyacı var, bu her açıdan olabilir, bu durum her açıdan bağlanmaya girebilir.İlla duygusal açıdan olması gerekmiyor, her zaman yanında birinin olmasına ihtiyaç duyabilir, birinin yanında olması insana güven veren bişeydir.Cinsiyet ayrımı yapılmaksızın, güvenilicek biri olması da önemli tabi.Ama bu da denemeden öğrenilemeyecek bişey.
Bütün bu yazdıklarımdan pek de emin sayılmam aslında..
Şu aralar emin olduğum tek şey mutlu olduğum, gerçek anlamda.Evren ters bişeyler yapmıştı ama sadece bi haftalık, sonra düzeldi yeniden.Bu yüzden ona teşekkür ediyorum.
Bu da mutlu dönemin en kötü yazısı olsun bakalım, daha neler görücez..
Son olarak...
Do you remember when we first met?
I sure do
It was some time
In early September
You were lazy about it
You made me wait around
I was so crazy about you
I didn't mindSo I was late for class
I locked my bike to yours
It wasn't hard to find
You painted flowers on
Guess that I was afraid
That if you rode away
You might not roll back
My direction real soon
Well I was crazy about you then
And now the craziest thing of all
Over 10 years have gone by
And you're still mine♥
We're locked in time
Let's rewind♫♪

g.a

6 Eylül 2010 Pazartesi

İyi Bir İnsan İçin Sonat


"O kadar çok, o kadar çok şeyi unuttum ki,

ölsem bile unutmam diyeceğim ne kaldı elimde, emin değilim.

Ve şimdi, acı veren de

bu aslında."




g.a

2 Eylül 2010 Perşembe



like a day from autumn it's raining and raining
almost left behind the hardest parts to forget
only a little left from those days now
when there was just a boy and a pretty girl
like a day from that year
it's raining and raining

m.z

Bu Yazının Bir Başlığı Yok


sabah 08:30 sularında uyandım, dün akşam aldığım duyumları hatırlayarak camdan dışarı baktım, hava gerçekten kapalıydı ve soğumuştu, ı.a'yı aradım, uyandırdım.Geldi beni aldı, arabaya bindim, havanın yine yaz olduğunu düşündüğü için giyinmeyi unutmuştu,buna biraz güldük,o sürdü ve saat on sularında okuldaydık.. Kaç gündür ben okulu özledim ben okulu özledim diye dolaşıyordum zaten gerçekten özlemişim.Ring'e bindik, bilinen bi görüntü, sadece makyaj ve kıyafetten oluşan kız yanında yakışıklı ama muhtemelen pek aklını kullanmaya gerek duymayan bi çocuk ve ellerinde bb'leri en çok bu üzdü biliyor musunuz?Bb olmasaydı hiç farketmezdim bile.
Gidip sekreterlikten sifre aldık ve e-dönüşüm işgencesine başladık.İlk başta (yaklaşık 2 saat boyunca) hiçbi ders saatini uyduramadığım için "eeeh bu ne be ben yemek yiycem" dedim ve diğer bu işten sıkılan arkadaşlarım ile (canım onlar benim yerim) kırmızıya doğru yol aldık o sırada yağmur çiselemeye başladı.İçimden "havanın kapalılığı ve yağmur işte tam bi yeditepe günü" edim.Sosyalden içeri girdik, tabi ki kırmızı herzamanki kalabalığında değildi ama boş hiç değildi.Yemek yedik, biraz dışarda duralım ıslanalım dedik. (hiç yok yere!)

Sonra m.k'yı palladiuma işe bırakmak hem de birşeyler içmek, dolanmak amacıyla palladiuma gittik.Bir ayakkabı beğendim ki sormayın, kalbim onun için atıyor, eğer ona hiç sahip olamıycaksam beni öldürün ve onun içine gömün diyorum beyler yahut bağyanlar..
Neyse kulaklarına kurban olduğum m.k'mın =) yanına uğradık biraz, çıktık ve okula geri dönüp, ders seçiminde ihtisas yapmaya devam ettik, biraz uğraştık ama oldu sonunda uygun bi program.Saat 6 gibi çıktık okula ve evime döndüm..
Zaten birkaç gündür sürekli içimde olan o sıkıntı, durup, durup gözlerimin dolmasıyla, odama kapanmamla anlamlanıyordu.Ama bunu kimse anlamıyordu, hatta o gün hayatımda bir ilk yapıp masayı toplamamdan bile anlamamışlardı, "sadece afferin kızıma hohoho" diyorlardı, ben ise sessizce bagırıyordum ve gözgöze gelmemeye çalışıyordum kimseyle.

En son yatağıma yattım, kulaklığımı taktım ve bütün gece ağladım, sessizce, seslice, her türlü şekilde ama kimse duymadı.
Sabah gözlerim şiş bi şekilde uyandım, yeni bir günün hiçbir farkı olmadığını birkez daha farkedip, bu yazıyı yazdım..
Ne zaman anlıycaklar diye merak ediyorum sadece ne zaman ne zaman...
g.a