12 Mart 2012 Pazartesi

‘Sabah aşık uyanmak…’ diye bir cümle var 2 gündür aklımda, bir türlü devamını getiremiyorum.

Sürekli bir şeyler yapmaya çalışıp yolda kalan biri. Bizden ne istiyorlar tam olarak’ bitmek bilmez sorusu.

YANİ işte, napayım ben de böyleyim. Yıllardır hayatımın temelini oluşturan cümle. Kulağımda her zaman son ses kendi sesimle, karşımdakini dinlemeye çalışmak anıları bir yığını oluşturdu. Halının altına itiyorum. Görmezden gelmek. Çok anlamlı bir deyim olsa gerek. Hayatımın anlamını da oluşturan heh tam da bu!.

Hiçbir zaman kendi düşündüklerim, onlarınkinden önemli olmadı.. Yoksa karşılarında böyle sağır durmazdım. Böyle ukalalık hiç yakışmış mı ?

O ilaçlar işe yaramadı gözde. Hiçbiri seni kurtaramadı.

Ne kadar ilerlemen gerek, neyi öğrenmen gerek, hepsini hatırlamayı nasıl başarman gerek? Hepsini bi anda nasıl yapabilirsin? İyi bir statu, iyi bir iş, iyi bir aile, iyi bir insan… Bunlara sahip olmalısın, senden bekledikleri bu, ama o senden ‘daha iyi’ gördükleri kişi geldiğinde, hiçbir önemi kalmayacak. BİRİ MUTLAKA SENDEN DAHA İYİ OLUCAK. Peki o zaman ne yapacaksın? Yeniden yere düşmeye hazır mısın?

O zaman daha çok çalışırsın, o zaman daha hırslı olursun, o zaman daha…

Seni her gün kurşuna dizecekler. Her gün karşılarında durup nasıl uğraştığını göstermek zorundasın. Her gün karşılarında bir kez daha ölmek zorundasın.

İşte bize öğrettikleri buydu’ konusu. Seni hazırladıklarını sandıkları şey buydu. Silahlarını kuşattıkları, savaş buydu.

Metro insanları. Belki de onlar haklılardı. Yerde yatıp, bütün o kalabalığı, uzaktan izlemek, en mantıklısıydı. Mantık? Metroda ağlamak, metroda sarhoş olmak, metroda seni aşağılayacaklarını bildiğin o yere gitmeyi beklemek değildi. Arkanı döndüğünde birinin sana el salladığını görmek değildi, hayır bunların hiçbiri de değildi işte. Sadece orada uyuklamak ve insanların neden bu kadar uğraştığına kafa yormamaktı.

Şimdi gözlerini açabilirsin, seansımız bitti.

g.a

Şehrin Yabancısı

Anlatabilmeliydim.

Anları hep kaçırıyorum… Söylenmesi gereken şey zamanında çıkmıyor hiç bir zaman. Sonrasında ‘şimdi neye yarar sorusu?’. Bir gün doğru kelimeleri seçeceğim belki de, doğru kişiye, doğru cümlede. Sonrasında değil tam o anda. Tam o sırada, olması gerektiği yerde. Beynimde dönüp duran cümleler olmayacak işte o zaman. Söze dönüşecekler. Açığa çıkacaklar, bir farklılık yaratacaklar. Toparlamaya uğraşmayacağım hiçbir şeyi, çünkü zaten olması gerektiği gibi çıkacaklar. Başım iki elimin arasına saklanmayacak. Her şeyin düz benim ters durduğum o an, mideme ağrılar girmeyecek. Kaburgalarımı kırana kadar, dizlerimi kendime çekmeyeceğim. Gözlerim dolup, kulaklarım uğuldamayacak. Ben o an yerde olmayacağım, daha önce olduğum gibi. Daha önce öyle olmuştur, olmuş da olabilir, hani olmuştu ya?, sanki olmuştu biraz, uzak mı şimdi, -uzak belki de- bacakların olmadan yürümek gibi, ama hatırlıyorum. Kalbim sıkışıp parçalanmayacak bi dahakine, orada sıkışıp kalmayacak. Kalmamalıydı aslında, boşluğa o kadar uzun süre de bakmamalıydım. Çok neşeli şeyler vardı ve ben onları yazmıştım. Peki bu neydi şimdi? Bu kesinlikle benimle ilgiliydi, bu her zaman benimle ilgiliydi. Duyduklarıma yabancı değilim, ama ben kesinlikle buraya yabancıyım, o ana yabancı değilim, hayır bir saniye dur, ben aslında yabancı değilim, bir ışık yılı önceydi belki de, yabancı olmak? Belki olmuştur, belki olucaktır, belki de.. Söyleyebileceğim tek şey, belki. O sesleri sadece benim duymam gibi. Bu konuşmayı kendi kendime yapmam gibi. Ben yabancı değildi, sadece anlamaya çalışıyordum. Böylece doğru cümleleri kurabilirdim. Doğru yerde, doğru zamanda, doğru kelimelerle.. Olmadı, ben masamda sadece kollarım yere düşmüş, öylece kalmıştım.

g.a