29 Kasım 2011 Salı

just a small dream



sicilyada dondurma bir nimettir.akşam yemeğinden sonra dondurma yemek için sahilin en uç noktasındaki dondurmacıya yürümüştük. üzerindeki ince hırka havanın bir parça soğuduğunu gösteriyordu. kayalıkların üzerinden atlaya atlaya yeni kayalıklara ulaşıyorduk. bir güvensiz kayanın üzerine oturup dinleniyordum.
-melo daha sağlam bir kayaya oturabilir misin diyordun.
-hayır oturamam deyip denizin içine doğru yürüyordum. arkamdan elinde dondurmalarla geliyordun. suda ıslanmayan özel dondurmalardan almıştın. tam ortada durduk bart. sen bana baktın ve
-i love you
-i love you too
-i love you so much
-i want to be with you always
-i want that too
-i want to make that happen
-love me more please
-i love you more and more and more and more
m.z

24 Kasım 2011 Perşembe

14 Kasım 2011 Pazartesi

Eski filmler, eski şehirler, eski arkadaşlar ve bunlara dair herşey


Şimdi çok uzakta olan bi evin çok büyük penceresinden şehrin büyük bi kısmı gözüküyordu. Çünkü o yıkık dökük binanın en üst katında bulunuyorduk. Hava çok soğuktu. Pencerenin ucuna oturup dışarı bakıyordum. Tıpkı şuanki gibi kapalıydı hava, erkenden kararıyordu ve biz, bir ertesi gibi nasıl geçireceğimizi düşünüyorduk. Masada duran siyah paketten bi tane alıyordum ve sonra, aslında hiçbir zaman çok sevmediğim ve alışkanlığımın hiçbir zaman oturmadığı bi taneydi o ama, olsun o zaman farklıydı. Alıp yakıyordum bi tane, artık kararmış olan pencereden dışarı bakıyodum. Şehrin her yerinden hüzün akıyor, her parçası yalnız olduğunu inatla yüzüne vuruyordu.
Ve ben cocukluğundan beri dramaya aşık biri olarak,(hepsi burcumdan kaynaklanıyordu) bu durumdan çok hoşlanıyordum. Adeta besleniyordum.Farklı geliyordu , daha önce dediğim farklı bir hayatın ışıltısı, gibi parlıyordu. Yanlışlıkla aldığımız baharatlı şarabı, önce lavaboya döküp, sonra da içerek başlamıştım o geceye. Sonra dışarı çıkıp o soğukta evden metroya adeta koşarak gidip, koşarak dönmüştüm bi kaç gece. Çok gecesinde de gülmüştüm. O kadar gülmüştüm ki çınlıyordu yürüdüğüm yol, geçtiğim kaldırımlara kahkahalarım saçılmıştı. Bi şarkıya tutulmuştum en son, onu söyleyip durmuştum. Sonra Celine Before Sunset'te '
Köprünün altından çok sular aktı, mesele sen bile değilsin. Mesele sonsuza dek yitip giden o an.' diyordu. Belki de tek istediğim birine jesse damgası yapıştırmaktı hayatım boyunca. Ya da you've got mail'deki joe, bilmiyorum.

g.a

13 Kasım 2011 Pazar

spanish




burnuna sigara dumanı kaçan bu oğlanın evinde yedi değişik oda var. biri japon bahçesi bu odaların. içinde değişik çiçekler yetişen, duvar kağıtları ve yer yatakları olan misafirlere nazik davranan zarif bir oda. en çok bu odayı seviyor.
başka bir odanın içine küçük bir mutfak yerleştirmişler. mutfak raflarında ispanyolca italyanca ve fransızca yemek kitapları koyulmuş. art arda duran yemek kitaplarının yağlı kağıtlarında yağsız yemek tarifleri oluyor,içine sigara dumanı kaçmış çocuk bazen bu kitaplardan faydalanıyor. beni anlamıyor ve bir sigara yakıyor. içine sigara dumanı kaçan çocuğun adı panchos. burjuva bir aileden gelen annesi ispanyol kolejinde okurken ispanyol kültüründen etkilenip oğluna saçma bir ispanyolca ad vermek istiyor. panchosun annesinin canı çok sıkılıyor ve sonra sıkıntıdan ölüyor. sıkıldıkça üfflüyor. panchosun balonlara üfleme kabiliyeti annesinden geliyor. bir gün panchosun babasıyla annesi, değişik türden ve cinsten olan insanların doldurduğu bir gezi otobüsünde, fetüs panchos annesinin karnına tekme atıyor.
anne: ahhh he is kicking diyor ingilizce. bütün otobüsün anlayacağı tek ortak dil bu çünkü. herkese bebeğin tekme attığını söylemek için ingilizceyi tercih ediyor. teşhirci güzel bir annenin karnının içinde duran bu oğlan büyüyecek burnuna sigara dumanı kaçacak. büyüleyici. panchos ne güzel bir insansın. o otobüsü dolduran değişik insanların en güzel yanlarını almışsın. panchos bana bakıyor. uzun boynu geniş omuzları ve ifadesindeki samimi alçakgünüllülükle beni izliyordu. annesinin bakışlarıydı bunlar. bir an annesini görür gibi oluyordum. teşhirden ve izlemekten aynı derecede zevk alan gözler bunlar. panchos o otobüste ben de vardım. que el autobus? güzel soru panchos hangi otobüs? adios panchos.
m.z

11 Kasım 2011 Cuma

holiday 2



sonra sicilya'da denize girmeye karar verdik.sicilyanın denizi harika olmasına rağmen, içine girmemek için direnmiştim. gün boyu kumların üzerine uzanıyor, sıcağın etkisiyle iyice yavşayan mürekkeple fellini filmlerini nasıl anlamaya başladığımı yazıyordum. bir elimle yazdıklarımı kapatıyor, elimin değdiği noktalardaki cümlelerimi tekrar kuruyordum. gerry suyun 10 metre altına dalıyor gibiydi. deli mi şeytan mı olduğumuzu anlamayan halk turist olduğumuz için bizi şeytan kategorisine koymayı tercih ediyordu, pek eğlenceli değil mi?
suyun 10 metre altına dalıyor ve beni de çekiyordu. suyun altında beni öptüğünde her şey tek oluyordu. melo tek gerry tek dünya güm!
m.z

holiday 1



gerry'le gittiğim tatilde geriye sayıyorduk. otele döndüğümüzde karmakarışık bir oda bizi bekliyordu. hoşgeldiniz beni toplayabilecek misiniz? diyordu ses, yanıt vermiyorduk. etrafı bavullarımıza yerleştirmeye çalışıyorduk. o kadar çok yerleştiriyorduk ki ortalıkta hiç bir şey kalmıyordu. oda artık odaya değil içi boş bir kutuya benziyordu. daha çok içinde iki kişinin ve bir bavulun olduğu bir çekmeceye dönüşüyordu oda. bizi çekseler çekilmeyecek şeyler anlatacak gibiydik. seni çekemiyorum diyecekti çekmeceyi çeken kişi. kafamızı kaldıramıyorduk. çok çalışıyorduk.
TOPLA!
TOPLA!
TOPLA!
boşluk bizi kucaklıyor zaman geçiyor... etrafımızda
DÖN!
DÖN!
DÖN!
uyuyamıyorduk.
m.z

8 Kasım 2011 Salı

Küçükken Biraz Kekoydum...


Küçükken hatırlıyorum her büyük kardeş küçük kardeş arasında geçen şu dialogu bizde ablamla yaşamıştık. "hehehe biz seni çingenelerden aldık kızııım, evlatlıksın sen" ya da " kurbağalı dereden aldık seni biz yeaaa, kurbagalarla yüzüyodun biz buldugumuzda ahahaha" gibi konuşmalar geçmişti ablamla aramda. O sıralar kafam pek bu duruma basmadığından monçiçi gibi açıp gözlerimi inanıyodum buna. Sonra koşup anneme soruyodum "aneeee ben evlatlıkmışım yaaa ablam öyle diyo :(((( " diye. Annemde her seferinde bana "sacmalama kızım sen 2. cocuksun evlaklık alcak olsaydık ablanı alırdık ilk çocuk o" derdi. ama yine de bu durum pek benim aklıma yatmıyodu. ablamın dediği daha mantıklı geliyodu nedense. yani kurbağalı dereden alınma ihtimalim daha akla yakın geliyodu. çocuk aklı işte ilginç geliyodu muhtemelen. sanırım bilinçaltımdan dolayı küçüklüğümden beri kurbağaları hep sevmişimdir. kablumbağaları da severim ama mesela kurbağalar kadar yakın değil bana. ne de olsa onca zaman birlikte yüzmüşüz. aile olmuşuzdur birlikte. falan filan gibi saçma düşüncelerim vardı bebeyken. neyse işte küçükken böyle kekomançiydim biraz kimde değişik malzeme var hemen inanıyodum. bi keresinde yılbaşından önce, amcam bize geldi. beni her gördüğünde umarsızca gıdıklayarak gülmekten ağlamama neden olan amcam. küçükken de fena gıdıklanırdım. azbuçuk dokun saatlerce gülerdim yani. zaten topaç gibi suratım ve tavuk götü modeli kesilmiş saçlarımla gülmeye çok müsaitim. bütün gün uğraş dur. amcam geldi yine, çılgınca bi hikayeyle, afrikadan fil getirticem yılbaşı için" dedi. ben hemen orda inandım. bi saniye bile tereddüt etmedim yani. nası getirtceksin amca? ne zamana gelicek? bebek mi büyük mü? kaç yaşında ? nerde kalıcak diye sıraladım soruları felan amcamda abarta abarta anlattı. neyse işte amcam bize geliyo gidiyo, ben sürekli filin peşindeyim. nerde nerde diye. amcamda her seferinde bişey uyduruyo, afrikadaki uçak seferleri iptal olmuş da yok otobüsle gelicekmiş de, o zaman da uzun sürüyomuş da falan filan. ben hala bekliyorum ama yılbaşına kadar fil gelicek ben oynıycam onla üstüne bincem gezcem diye. apartmandaki çocuklara da kılım zaten. annem beni dışarı salmıyo onlar hergun dısarda oynuyolar. onlara çok fena fiyaka yapcam fille. OĞLUM Bİ DÜŞÜN FİL Bİ KERE LAAAAN. En son yılbaşında geldi amcam ben fil geldi diye gözlerimi kapıdan ayırmıyorum. sonra amcam tek tabanca girdi içeri, ne hediye ne fil. ben soran gözlerle baktım? yaa fil ishal olmuş gözoş, bağırsakları bozulmuş, pirima bağlamışlar kıçına da. şimdi yolda pişik olur diye yollamadılar. iyileşince gelicek dedi. ben tam buna da inanıyodum ki. annem "yeter artık t. dalga geçme çocukla" diyince... bir çılgın maceram daha hüsranla sona erdi. doğrusunu söylemek gerekirse kalbim kırılmıştı. bi daha da amcamın dediği hiçbişeye inanmadım. nitekim doğru bi hareketti. özellikle de ondan sonra ki çınarcıkta oltayla balina yakaladım hikayesinden sonra. gerçi adamın da suçu yok ben saf oğlu safın kızıysam o ne yapsın şimdi. bu arada söylemeyi unutmuşum filin uçtuğunu da söylemişti, ona da inanmıştım yani...

g.a

4 Kasım 2011 Cuma

3 Kasım 2011 Perşembe

brain error

devam eden süreç içerisinde fazla konuşma hakkım olmamasının nedeni dediğim gibi sürecin devam etmesi. benim açımdan karara bağlanmayan ama gerry'nin kapamış gibi göründüğü konu, üzerinde fazla düşünülmesi gereken bir şey mi ondan bile emin değilim. aklımda olmayan şeylerin zorla aklıma sokulmasının beyin yıkamaktan farkı nedir? bu beyin yıkama işini bu görünşe sahip olmayan bir gerry'nin yapmasını tercih ederdim ama o zaman beynim yıkanmamış olurdu zaten. peki bayramdan sonraki haftaya yayılmış olan güzel sınavlarımın ne kadar zor olacağından bahsederken neden böyle bir işe başladı onu da bilmek pek mümkün değil. zaten gerry'nin ne yaptığını anlamak hiç bir zaman mümkün değil. ama biri lütfen söylesin bana beynimi eski haline nasıl getireceğim? buna ne kadar ihtiyacım olduğunu kimse tahmin edemez. bir hafta yok yok vazgeçtim iki hafta geriye gidip her şeyi unutamaz mıyım? eternal sunshine of the spotless mind!!!
m.z

2 Kasım 2011 Çarşamba

stockholm sendromu

bazı gerry'ler vardır hayatta ve bazı marry'ler. allahım neden ya neden? garipler bana denk gelmese olmaz mı?
m.z