24 Ekim 2011 Pazartesi

i want that too



bilmemne havaalanına hava almaya gitmiştik. iki kişiydik. birimiz kadın birimiz ise erkektik. birimizin turuncu saçları ve çilleri, öbürümüzün güzel yüzü ve seçimleri vardı.
turuncu saçlar ve çiller birkaç dönümlük yemyeşil bir çiftlikte annelerin fransızca babaların almanca konuştuğu, eriklerin ve avakadoların salataya dilimlendiği, ineklerin tereyağı tavşanların et verdiği bir yerde büyümüştü.hürriyet bir gazete ismi değildi. hayır kesin değildi. turuncu saçlar ve çiller de gerçekten turuncu değildi. anlatabiliyor muyum?
birimiz uçakla dünyanın öbür ucuna diğerimiz sadece ortasına gidebilmiştik. dünyanın öbür ucuna gidebilenin erkek ortasında kalanın da kadın olduğunu tahmin edebildin değil mi?
birimiz bi dili anadili gibi, birimiz dört dili anadili gibi konuşabiliyordu.
iki kişiydik. birimizin bir evi birimizin her yeri vardı. birimiz sürekli eve dönmek istiyor birimiz kendini sürekli evde hissediyordu.
birimiz sürekli ilerlemeye çalışıyor ama hep geri kalıyordu.
imreniyor
kıskanıyor
dayanamıyor
yaralanıyor
yaralanıyordu.
birimiz birimizin başına gelenleri izliyordu. izleyenin erkek başına gelenin kadın olduğunu farkettin değil mi?
başına gelen kadın mikrofonu eline alıp üzerindeki lacivert kadife elbisenin verdiği menekşelikle anılarını anlatmaya başlıyor..
beni ne hale getirdiğini anladın değil mi?
m.z

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder