24 Eylül 2010 Cuma

poor woman



bugün günlük rutin işlerimi bitirdikten sonra g.a ile buluşmaya gittim. yanında m.k'da vardı. suadiye havelkada oturduklarını söylediler ben de yanlarına gitmek için uzun bir yol katedip sıcaktan pişeceğimi düşünerek kot ve uzun kollu kalın olmayan salak bi şey ve ince bağcıklı ayakkabılarımı giydim. tam yola çıkmıştım ki annem yanımdan geçerken durdu ve seni bırakmamı ister misin dedi. ben de tamam dedim. ama yolun yarısında başka bi işi olduğunu hatırlayarak beni attı arabadan. teşekkürler anne. kızların yanına gittim sarıldım kocaman ikisini de çok özlemişim. oturduk orada sonra g.a ile birlikte başka bir yere gittik ve biraz daha oturup ne kadar şanslı(!) birer genç olduğumuzu konuştuk. bu sırada gördüğümüz yakışıklı çocuklar ve uzun bacaklı bronz tenli kızlar mutluluğumuza mutluluk kattı. ve oradan da kalkarak m.g ile buluşmaya gittik. kıyafet baktık onu baklerken ama o gelene kadar benim eve gitmem gerekti. yeniden yola çıktım bu sefer eve doğru. o sıra gök gürültüleri ve mavi mi beyaz mı olduğuna karar veremediğim aydınlanmalar oldu gökyüzünde.. ardından yağmur! artık kova değil bildiğin su deposunu döktüler kafamızdan aşağı. eve doğru koşmaya başladım ama bunun çok anlamsız olduğuna karar vedim çünkü eve daha kilometreler vardı, koşmak beni daha az ısatmicaktı. yavaşladım. saçlarımı açtım çünkü toplu ve ıslak olunca daha çirkin oluyorum. yağmur başladığı anda etrafta kimse kalmadı zannediyordum ki lanet olsun iki kişi daha vardı. uzun bacaklı bir kız ve yanında sarı saçları yağmurun etkisiyle yüzüne yapışmış, giydiği tişört ıslanarak bütün kaslarını ortaya çıkarmış, yakışıklı yüzünde ıslanmasını engellemeye çalıştığı sevgilisine bir taksi bulmaya çalışmanın heycanıyla saçma bir ifade olan dünyalar yakışıklısı bir içim su dediğimiz türden güzel bir çocuk. o sırada durdum. kızla çocuğa baktım. kendi halime baktım. ıslakken iğrenç göründüğüm bir kez daha aklıma geldi ve yanımda benim için taksinin önüne atlayacak tek bir kişinin bile olmadığı gerçeğiyle yüzleşerek orada bekledim. neyi beklediğimi ben de bilmiyorum. belki de çocuğun bana acıyarak "gel sen çok ıslanmışsın bu taksiye bin git evine bacım biz bi sonrakine bineriz" demesini bekledim. belki de yanındaki kızı bırakıp beni kucaklayıp öpmesini bekledim. belki de en azında beni görmesini bekledim. hadi ama o kaldırımda benden başka insan yoktu yani bu çok da küçük bir ihtimal değildi. bu ihtimallerin hiç biri gerçekleşmedi. ve ben yürümeye devam ettim. ıslanan ayakkabılarım her adımı daha da zorlaştırdı. işenmiş bi bebek beziyle yere basıyorum da her bastığımda dışarı sular fışkırıyo hissi veren ayakkabılarımla birlikte yarım saatlik yürüyüşün ardından kalabalık, yapılması gereken işlerle dolu evime ulaştım.
gönül isterdi ki evime geldiğimde annemin verdiği bir öpücük, ablamın güler yüzü, kardeşlerimin odalarını toplamış olmalarıyla aslında ne kadar da şanslı bir kız olduğumu farkettim gibi bir son yazabileyim. fakat böyle bir sona ulaşma ihtimalim yakışıklı çocuğun beni öpmesinden bile düşük bir ihtimal..
m.z

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder